3 Mayıs 2012 Perşembe

HÜKÜM VERMEDEN ÖNCE: BEKLE VE GÖR!


HÜKÜM VERMEDEN ÖNCE: BEKLE VE GÖR!
Bugün  güzel bir hikaye paylaşmak istedim.Esasen mücadele ruhumuz hayat coşkumuz eksik olmasın istiyorum.Olanda hayır var demiş eskiler..
Öykü ünlü Çin düşünürü Lao Tzu'nun zamanında geçer..Lao Tzu bu öyküyü çok sever, anlatırmış. Köyün birinde bir yaşlı adam varmış.. Çok fakir, Ama kral bile onu kıskanırmış.. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki.. Kral at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış..
"Bu at, bir at değil benim için.. Bir dost, insan dostunu satar mı" dermiş hep.. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok.. Köylü ihtiyarin başına toplanmış..
"Seni ihtiyar bunak.. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yasardın.Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler..
İhtiyar: "Karar vermek için acele etmeyin" demiş.. Sadece 'At kayıp' deyin. Çünkü gerçek bu.. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç, arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez."
Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. Ama aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş.
Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.. Dönerken de, vadideki 12 vahşi ati peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ihtiyardan özür dilemişler.
"Babalık" demişler.. "Sen haklı çıktın..Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var." "Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar.. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece budur. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç..
Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler açıktan ama, içlerinden "Bu herif sahiden gerzek" diye geçirmişler. Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarin tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul simdi uzun zaman yatakta kalacakmış.
Köylüler gene gelmişler ihtiyara. "Bir kez daha haklı çıktın" demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok.Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler.
İhtiyar "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş. "O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar.. Ama acaba ne kadar doğru.. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez..
" Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler.. "Gene haklı olduğun kanıtlandı" demişler. "Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması,talihsizlik değil, şansmış meğer.." "Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar..Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde..Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor. "
Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatle tamamlarmış, etrafına anlattığında: "Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp, tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."
HAYAT KARŞINIZA NE GETİRİRSE GETİRSİN BU DURUMU KABULLENEBİLİR VE" BEN BUNUNLA YAŞAYABİLİRİM" diyebilirseniz mutlu olmamak için hiçbir neden yoktur. Mutluluğun tek yolu, iradeniz dışındaki şeylere üzülmekten vazgeçmektir.

‎ZİL ÇALDI..! HAYDİ..! DERS BAŞLADI.


ZİL ÇALDI..! HAYDİ..!  DERS BAŞLADI.
Öğretmen çocuklardan Dünyanın Yedi Harikasını yazmalarını ister.
Gelen cevaplar şöyledir:1- Artemis Tapınağı,2- İskenderiye Feneri,3- Helyos Heykeli-Rodos,4- Babil’in Asma Bahçeleri,5- Mausoleum-Bodrum,6- Zeus Heykeli-Olimpia,7- Piramitler-Mısır…
Öğrencilerden birisi kâğıdını vermekte tereddüt eder ve öğretmene; “Bence Dünyanın 7 Harikası bunlar değil!” der. Diğer öğrenciler gülüşür. Öğretmen son derece anlayışlı bir şekilde;
- “Peki, söyle bakalım senin listende neler var?”Önce duraksar ve sonra okumaya başlar çocuk:
- “Bence Dünyanın 7 Harikası:1- Görmek,2- Duymak,3- Dokunmak,4- Tatmak,5- Hissetmek,6- Gülmek,7- Ve Sevmek…”tir der.
Okul ortamlarında birbirinden farklı çok sayıda öğrenciyle karşılaşmak mümkündür. Her birinin sahip olduğu fiziksel özellikler nasıl ki farklıysa, sahip oldukları zihinsel, duygusal, sosyal özellikler de farklıdır. Hepsi farklı ailelerden, ortamlardan, farklı özelliklerle gelmiş çocuklardır. Bireysel olarak birbirinden bu denli farklı olan çocukların bir arada oldukları, etkileşimde bulundukları ortamlarda da elbette ki sorunlar yaşanabilmektedir.
Okul ortamlarında en sık rastlanan problem davranışları şu şekilde sıralayabiliriz. Okul ve sınıf kurallarına uymamak, Öğretmene saygısızlık, Derse karşı ilgisizlik, Öğretmenin ve arkadaşlarının derste dikkatini dağıtmak, Arkadaşlarına sözel ya da fiziksel olarak kötü davranmak, Derste izinsiz konuşmak ve yerini değiştirmek, Okul başarısızlığı, Ödev yapmama, Okul-ders devamsızlığı, ilişkilerde yaşanan problemler, vb.
Öğretmenler genellikle problem davranışları bu şekilde sıralarken, bu davranışlara ilişkin açıklamaları da beraberinde eklerler. Bu tür davranışları gösteren çocuklar;Disiplini bozmak istiyor olabilirler,Dikkat çekmek istiyor olabilirler,Ailevi problemleri olabilir, Daha fazla ilgiye ihtiyaç duyabilirler,Öğrenme güçlüğüne sahip olabilirler,Zayıf sosyal becerilere sahip olabilirler,Derste sıkılıyor olabilirler,Aşırı hareketli, dikkati dağınık olabilirler,Başka bir çok sebepte olabilir..NE OLURSA OLSUN O ÇOCUKLAR BİZİM GELECEĞİMİZDİR…
Hayatta en büyük mutluluk, kişinin sevildiğini bilmesidir.. Dünyada yaşayan bütün insanlar hangi renkten olursa olsun,hangi ırktan gelirse gelsin,ister kutuplara Eskimo genci isterse Afrika da garip bir zenci..sevildiğini bildiğinde mutlu olur..1- Görmek,2- Duymak,3- Dokunmak,4- Tatmak,5- Hissetmek,6- Gülmek,7- Ve Sevmek ve de Sevilmek ten daha önemli ne olabilir ki!
Öğretmenlerimiz  öğrencilere yaklaşımlarında bilmelidirler ki Kalpten çıkan sözler kalbe gider.Ağızdan çıkanlar kulak dışında kalır.Öğrenci birey olarak fark edilmek ister.Dokunularak sevildiğini görmek ister,gülmek hissetmek ister..
Öğretmenler sevgi dili ile yaklaşım içinde olacaklardır.Öğrencilerimiz umutla hayata hazırlanmaktadırlar.Öğrenemeyen insan yoktur..Biliniz ki kişiye özel yaklaştığınızda bambaşka olacak, öğrenilemeyen hiçbir şey kalmayacaktır.
 Okul yöneticilerimiz…. Öğretmenlerimiz… Siz Türkiye’nin geleceğini hazırlıyorsunuz. Dünyanın en önemli işini yapıyorsunuz.. Öğrencilerimizin anne ve babaları çocuklarının geleceği için heyecan içindeler..
ZİL ÇALDI ..Okullar Pazartesi günü 2. Döneme başladı..Bütün milli eğitim camiasına ,kutsal görevlerinde de başarılar dilerim..Türkiye’nin vebali sırtınızda……….
Size ATATÜRK SESLENİYOR……Muallimler,Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr muallim ve mürebbileri, sizler yetiştireceksiniz. Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle mütenasip (orantılı) bulunacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister. Yeni nesli bu evsâf ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir. Mümtaz vazifenizin ifasına âli himmetlerle hasr-ı mevcudiyet edeceğinize asla şüphe etmem.