20 Haziran 2016 Pazartesi

AB MACERAMIZ SÜRÜYOR.

AB MACERAMIZ SÜRÜYOR.

Son günlerde AB ÜYELİĞİ SÜRECİNDEKİ GELİŞMELER,  herkes gibi, benim de canımı çok sıkıyor. Üzülüyorum.

Bu serüven bugün başlamış değil;
Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan itibaren çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma yolunda uluslararası konjonktürdeki gelişmeleri yakından takip etmiş ve OECD, NATO gibi uluslararası örgütlenmelerin etkin bir üyesi olmuştur.

Bu doğrultuda, insanlık tarihinin en büyük barış projesi olarak nitelendirilen Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun (AET) 1958 yılında kurulmasından kısa bir süre sonra Türkiye, 31 Temmuz 1959'da Topluluğa ortaklık başvurusunda bulunmuştur.

Türkiye adına bu başvuruyu, dönemin Demokrat Parti lideri ve Başbakanı ADNAN MENDERES yapmıştır. Menderes, bu başvuruyla, Türkiye'nin Avrupa'ya ilk adımı attığını ifade etmiştir.

AET Bakanlar Konseyi, Türkiye'nin yapmış olduğu başvuruyu kabul ederek üyelik koşulları gerçekleşinceye kadar geçerli olacak bir ortaklık anlaşması imzalanmasını önermiştir. Söz konusu Anlaşma 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanmış ve 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Ankara Anlaşması, Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerinin hukuki temelini oluşturmaktadır.

Anlaşma ‘ya imza atan dönemin Başbakanı İSMET İNÖNÜ, Avrupa Birliği'ni, "Beşeriyet tarihi boyunca insan zekâsının vücuda getirdiği en cesur eser" olarak tanımlamıştır.
Türkiye-AB ilişkilerinin dönüm noktası, 10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki'de yapılan AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi'dir. Helsinki Zirvesi'nde Türkiye'nin adaylığı resmen onaylanmış ve diğer aday ülkelerle eşit konumda olacağı açık ve kesin bir dille ifade edilmiştir.

Helsinki Zirvesi'nde, diğer aday ülkeler için olduğu gibi Türkiye için de Katılım Ortaklığı Belgesi hazırlanmasına karar verilmiştir.
Türkiye için hazırlanan ilk Katılım Ortaklığı Belgesi 8 Mart 2001 tarihinde AB Konseyi tarafından onaylanmıştır. Katılım Ortaklığı Belgesi'nde yer alan önceliklerin hayata geçirilmesine yönelik program takvimimizi içeren Ulusal Program, 19 Mart 2001 tarihinde Hükümetimiz tarafından onaylanarak Avrupa Komisyonu'na 26 Mart 2001 tarihinde tevdi edilmiştir.

3 Ekim 2005 tarihinde Lüksemburg'da yapılan Hükümetler arası Konferans ile Türkiye resmen AB'ye katılım müzakerelerine başlamıştır.
Yine aynı gün bir basın toplantısı düzenlenerek Türkiye için Müzakere Çerçeve Belgesi yayımlanmıştır. Böylece, Türkiye ile AB arasındaki inişli çıkışlı ilişki, çok önemli bir dönüm noktasını aşarak yepyeni bir sürece girmiştir. Uyum paketleri, kanunlar, fasıllar mücadele devam ediyor.

Bu işin kronolojisi bu iken, İngiltere Başbakanı David Cameron, "BUGÜNKÜ İLERLEME HIZIYLA TÜRKİYE'NİN AB'YE ÜYELİĞİNİN 3.000 YILINI BULABİLECEĞİNİ” söylemiş.

Bu durumu açıklamak çok zor..!
Ayıp, gerçekten çok  ayıp..!
Bünyemizden çıkmış, her bakımdan  beşte birimiz etmeyecek , pek çok devlet, üye olmuşken, BİZE DUR deniliyor…

Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Güney Kıbrıs, Hırvatistan, Letonya, Litvanya,Macaristan,Malta,Romanya,Slovakya,Slovenya,Yunanistan üye olmuşlar.

Onların “kriterleri “tamam da bizim bir türlü  tamam değil…Pes doğrusu..

Geçenlerde bir hikaye okudum..
Yıl 2050;
AB Komisyonu Başkanı odasında otururken, yardımcısı içeriye heyecanla girer:
-Efendim, Türkiye tüm isteklerimizi yerine getirdi. Onları AB'ye alacak mıyız?
AB Başkanı:
-Yok, canım, henüz olmaz. Git, duyur, Tüm Türkiye İngilizce konuşacak, Türkçeyi yasaklıyorum.

-Efendim onu 5 sene önce yaptılar. Hatırlamıyor musunuz?

-O zaman söyle, kokoreç yasaklansın.

-Aman efendim, onu yemeyi 2005'te bıraktılar.

-Ya ne bileyim? Kınayı yasaklayın.

-Ooooo..! Beyefendi. Onu çoktan bıraktılar.

AB Başkanı düşünüp taşınmış ve;

-DAĞITIN LAN AVRUPA BİRLİĞİ’Nİ... Demiş.

Sizce bu işte bir tuhaflık yok mu?.

AB maceramız sürüyor. Onlar bizi içlerine almayacaklarını açık açık söylüyorlar.
Biz de girmemizin ülke menfaatine olduğunu bildiğimiz için, ısrar etmeye devam ediyoruz.

Yıllardır, Avrupa Birliği'ne girmek için uğraşıp duruyoruz. Son dönemde bu süreç biraz yavaşlamış olsa da, bir devlet politikası olarak Avrupa Birliği'ne girmek istemeye devam ediyoruz.
Biz, zile basıyoruz. İçeriden,” EVDE YOKUZ..!” diye ses geliyor. Güya inanıyoruz..

Bugün bir babayiğit çıksa da “AB” BAŞVURUSUNU GERİ ÇEKSE ve başka fırsatları araştırmaya başlasa, inanın onlar kapımıza kuyruk olurlar..!

Ancak içimizde birlik olamıyoruz. Hain bolluğu var.


BEREKET AYI, RAMAZAN


BEREKET AYI, RAMAZAN

Müslümanların rahmet ve bereket ayı olan Ramazan ayı geldi.

Unutulmaz kalabalık iftar sofralarının yaşandığı RAMAZAN AYI nda, insanlarımız saygılıdır.
Oruç tutanlar, huzurla ibadetlerini eda ederler. Yardımlaşma duyguları artar. Muhtaçlara, ramazan paketi dağıtımları yapılır. İftar davetleri, ramazan ayı süresince devam eder. Ramazan, gerçekten güzel geçer
Velhasıl herkeste manevi huzur ve sükûnet hâkim olur. Kentimiz, Ramazan ayında huzurlu bir şehir olur.

Lisesi müdürü olarak görevli olduğum dönemde, Aile birliği üyelerimizin çabaları ve destekleri ile yardım paketi dağıtımı yapılırdı.

Her ramazan ayında, önceden titiz bir araştırma ile tespit ettiğimiz öğrencilerimizin ev adreslerine bizzat gidilerek yardım paketi bırakılırdı. Bu vesile ile okulumuzun ekonomik sıkıntısı olan çocuklarına ulaşma imkânımız olurdu. Hem o haneye katkı vermiş olurduk. Aynı zamanda öğrenci, okula bağlanır motive olurdu.
Okulum beni destekledi. Evime kadar geldi. O halde karşılığında çok çalışıp sınıfımı geçmeliyim” diye değerlendirme yaparak ciddi bir motivasyon kazanırdı.

O günlere ait ilginç bir anımı sizinle paylaşayım,
Ramazan ayındaydık. Çift tedrisat eğitimde, akşam ezanından sonra 2 ders daha yapılıyordu. Öğlenci 16 sınıfta eğitim gören çocuklar ve öğretmenleri iftarda kantin önünde veya getirdikleri ile sınıflarda acele olarak iftar yapıyorlardı. O teneffüsü 20 dakika yapmıştım. Ramazan okulda güzel geçiyordu.

Her sene olduğu gibi gıda poşeti dağıtımı yapacaktık. Aile birliğimiz toplantı yaptı. Yardım fonu için görevlendirmeler yapıldı.
Esnaf ve imkânı olan ailelerin gönderdikleri gıda maddeleri erzaklar boş bir odada tasnif edildi.
Sıra üstlerine öbek öbek bırakılmış erzaklardan birer adet konulmak suretiyle yardım poşetleri hazırlandı.
Bir eve bir hafta yetecek erzak (çay,şeker,makarna,yağ,mercimek,kurufasulye,margarin,vb..) konuldu.

Akşama yakın zamanda erzaklar müsavi şekilde dağıtılmış torbalar dağıtıma hazır hale getirilmişti. Torbaların ağızları kapatılacağı anda, kapı açıldı. Arzu kasabın çırağı elinde 10 kilo kuşbaşı et olduğu halde içeri girdi.

Kasap çırağı;
-Bu eti size getirmemi istediler. Dedi. Et torbasını masaya bıraktı.
Orada bulunanlar şaşırdı. Hesapta yokken son anda et yardımı da gelmişti. İyi bir iş yaptığımızı duyan kasap ta kendiliğinden et göndermiş, diye sevindik.

Kasap çırağından, ricada bulundum.
-Patronuna selam söyle, çok güzel et göndermiş. Allah kabul etsin. Zahmet olmayacaksa bunları yarım kiloluk poşetlere ayırıp göndersin. Dedim.

Çırak bir müddet sonra yarımşar kiloluk 20 adet torbada kuşbaşı eti getirdi. Dağıtıma hazır torbalardan, birinci derecede muhtaç olduğunu düşündüğümüz 20 aileye gidecek poşetlere bu et paketlerini ilave ettik.
Torba dağıtımı yapacak velilerimiz, poşetleri ve listeleri alarak dağıtıma çıktılar. Bende müdür odasına geçtim.

Aradan çok zaman geçmedi. Kapı çalındı. Gelen, Edebiyat öğretmenimiz Mahmut Çetin ÖNCEL’Dİ. İçeri girdi.
Hocam buyurun. Dedim. Oturdu, bana;

- Müdür bey akşam okulda iftar yapacağız, sizi de aramızda görmek isteriz. Kimya laboratuvarında olacağız. Dedi.

-Davetinize teşekkür ederim. Memnuniyetle gelirim. Dedim.

Öğretmen Mahmut Çetin ÖNCEL odadan çıkmak üzere ayağa kalktı. Çıkarken geri döndü.

-Müdür bey, biz aramızda para topladık. Akşam için güveç yapacaktık. Ellerimle kuşbaşı etlerini hazırladım. Kasabın dolabına bıraktım. Okula geldim. Akşama doğru gönderirsiniz dedim. Et gelmedi. Kasaba gidip sordum. Müdür beye verdik dediler. Odanızda da bakınıyorum et torbasını göremiyorum. Acaba etler nerede, geç kaldık. Anca pişiririz. DEDİ.

EYVAH…!  BAK SEN YANLIŞLIĞA Kasabın hayır olsun diye gönderdiğini düşündüğüm etler meğer akşama öğretmenlerimizin  güvecine gelen etlermiş..

Mahcup oldum. Etler çoktan gideceği yere girmişti..!
Mahmut Hocama durumu anlattım. Hemen kasabı aradım.10 kilo kuşbaşı daha hazırlayarak acele göndermesini istedim. Mahmut beye;

-Hocam benim bu yardım paketlerine katkım olsun. Keşke önceden düşünüp ben alıp koysaydım. Herhalde bu yirmi haneye bu akşam et lazım olmuş. Vesile oldun. Bu bizim hayrımız olsun dedim.

Kasabın getirdiği et iftara yetişti. Sofrada oturanlar bu durumu öğrenmişler. Maliyetini paylaşma önerisinde bulundular. Ben kabul etmedim. Hayır, o bize nasip oldu. Dedim.

Ramazan, ruhun beslenmesi için, bedenin aç bırakıldığı aydır. 11 ayın yürekte bıraktığı kiri, isi, pası temizlemek için, yüreğin bakıma alınmasıdır. Yüreğinin çeperlerine tutunarak kendine doğru tırmanmak isteyenler için bulunmaz bir fırsattır. Toplumun huzur ve saadeti toplumda birlik, beraberlik, paylaşma ve yardımlaşma ile gerçekleşir. Komşusu açken tok yatan kimse bizden değildir. “Diyen, Peygamber efendimiz (sav)’de komşu haklarına son derece önem verirdi. Komşularınızdan muhtaç olanları gözetelim.


RAMAZANINIZ MÜBAREK OLSUN. Kavga ve küslüklerin olmadığı, dostluğumuzun ve yardımlaşmalarımızın arttığı günler dilerim.

AİLECE KARNEMİZİ ALDIK

AİLECE KARNEMİZİ ALDIK

Baba, ortaokul 3. sınıfa giden oğlunun elinde karneyle salona girdiğini görür. "Allah Allah, dönem ne çabuk bitmiş..." diye düşünür. Oğluna seslenir.
-Getir bakalım şu karneyi
-Al baba
Adam bir bakar ki, beden eğitimi ve resim dışındaki tüm dersler zayıf, Baba:
-Bir dediğini iki etmiyoruz, bilgisayar dedin, bilgisayar aldık, İngilizce kursu dedin. İngilizce kursuna gönderdik, gitar kursu, müzik aletleri ne istersen yapıyoruz. Kız arkadaş uğruna harcadığın çiçek parasının haddi hesabı yok. Ne bu notların hali rezil şey!
Çocuk:
-Baba o benim karnem değil ki, senin kitaplarını karıştırıyordum, birinin arasında karnelerinin birisini bulmuştum..."

TATİL ZİLİ ÇALIYOR..!
Okullarda "Tatil zili" cuma günü çaldı!
Okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve liselerde eğitim gören 17 milyon 588 bin 958 öğrenci, karnelerini aldı.

ASLINDA GELEN KARNE AİLEMİZİNDİR. Karıkoca ilişkileri, anne baba sorumlulukları ve okul işbirliği ortalama durum karneye yansımıştır. Önce bu böyle bilinsin..

Okulların kapanmasıyla birlikte uzun bir tatile çıkan çocuklar için yaz her ne kadar keyif demekse de çocuğunun boş zamanını nasıl daha etkin kullanacağını bilemeyen pek çok anne-baba yaptıkları klasik hatalarla yaz tatilini verimsiz hale getiriyor.

Anne babalar, çocukları için yaz tatilinde neler yapabilirim kaygısı duyuyor. Gerçekten de kaygılarında haksız değiller.

Yaz tatili için güven duyacağı yardım alabileceği çok fazla kurum da yok… Anne babalar çalıştığı için çocuklarımız tatilde boşta kalıyorlar.
Herkes kendine göre tedbirler alıyor. Kimi dedelere, ninelere emanet ediyor. Kimileri spor kulüplerine, kimileri de etüt merkezlerine…

Bizim zamanımızda olsa kolaydı..!
Baba çevrede esnaf dostları ile irtibata geçer. Durumu uygun olan bir ustanın yanında  cep harçlığı ile çocuğunu çırak olarak göreve başlatırdı.

Çocuğu berduş olamasın, okula gitmediği için sokaklarda boş boş gezmesin diye aldığı tedbirdir. Böylece anne babanın gözü arkada kalmazdı...

Çocuklar; esnaf sokağında kendisi gibi kısa süreli geçici çıraklarla beraber 3 ay geçirirdi.
İleride kendisine ne kadar yarayacağını bilmediği bir meslek dalında ucuz işçi olarak 3 ay çalışıp, dışarıda hayatın zorluklarını burnu sürtülerek öğrenirdi.
Kimsenin de pedagoji psikoloji kaygısı yoktu. Zaten bu konular da yanında çalıştığı ustaya emanetti.

Ben, kahvede garsonluk, fırında pasa taşıyıcılığı, ekmek dağıtımı, marangozda, demirci dükkânında çıraklık, restoranda garsonluk yaparak çocukluğumun yaz tatillerini değerlendirmiş kişiyim.

Bugün ANNE BABALAR böyle bir yaz tatili programı yapmazlar. Yapmalarını öneren olursa da kimse dikkate bile almaz…

Bu sayfada yazı yazan, eğitimden anladığını söyleyen bir kişi olarak, TATİLE GİREN ÇOCUKLARIN anne ve babalarına söyleyeceklerim var.
Maddeler halinde tavsiyelerimi yazıyorum.

1.Çocukların çoğu zaman darlığı, imkân kısıtlılığı nedeniyle okul döneminde birçok şeyi erteler. Özellikle gitmek isteyip de gidemediğiniz bir gezi alanı, ailece yapmak isteyip de yapamadığınız bir aktivite varsa bunları yapabilirsiniz.

2.Karnede zayıf dersler, varsa bunların nedenlerini araştırın, yapılacak en faydalı iş, bu dersin başarılamamış olmasının nedenlerini araştırmaktır.

3.Yaz tatili çocukların kitabı sevmelerini sağlamak için çok uygun bir dönemdir. Beraber kitapçıya gidin ve kendi isteğine uygun kitap seçmesine izin verin, aynı zamanda siz de kendinize kitap alın ve onun önünde siz de kendi kitabınızı okuyun ve bunun size verdiği keyfi çocuğunuzla paylaşın.

4.Yaz boyunca imkânlarınız dâhilinde çocuğunuzun yüzme, tenis, basketbol gibi açık havada da yapabileceği bir spor yapmasını sağlayabilirsiniz.

5.Tatil demek sınırsız televizyon bilgisayar demek değildir! Televizyon ve bilgisayar süreleri yine aşırıya kaçmadan kontrol altında devam ettirilmelidir.

6.Çocuklar yaz tatilinde günlerinin bir kısmını da okulla ilgili çalışmalara ayırmalıdır.

ANNELER! BABALAR! SİZ SİZ OLUN. HATA YAPMAYIN. 3 AY AZ ZAMAN DEĞİL BOŞA GEÇMESİN.
Çocuklarınızın eğitimi önemlidir..
Okul da, sokak ta vasıtadır.
KİMSE SİZİN KADAR SORUMLULUK ALMAZ…