AB MACERAMIZ
SÜRÜYOR.
Son
günlerde AB ÜYELİĞİ SÜRECİNDEKİ GELİŞMELER, herkes gibi, benim de canımı çok sıkıyor.
Üzülüyorum.
Bu serüven bugün başlamış değil;
Türkiye
Cumhuriyeti kuruluşundan itibaren çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma yolunda
uluslararası konjonktürdeki gelişmeleri yakından takip etmiş ve OECD, NATO gibi
uluslararası örgütlenmelerin etkin bir üyesi olmuştur.
Bu
doğrultuda, insanlık tarihinin en büyük barış projesi olarak nitelendirilen
Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun (AET) 1958 yılında kurulmasından kısa bir süre
sonra Türkiye, 31 Temmuz 1959'da Topluluğa ortaklık başvurusunda bulunmuştur.
Türkiye
adına bu başvuruyu, dönemin Demokrat Parti lideri ve Başbakanı ADNAN MENDERES yapmıştır.
Menderes, bu başvuruyla, Türkiye'nin Avrupa'ya ilk adımı attığını ifade
etmiştir.
AET
Bakanlar Konseyi, Türkiye'nin yapmış olduğu başvuruyu kabul ederek üyelik
koşulları gerçekleşinceye kadar geçerli olacak bir ortaklık anlaşması
imzalanmasını önermiştir. Söz konusu Anlaşma 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanmış
ve 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Ankara Anlaşması, Türkiye ile Avrupa
Birliği ilişkilerinin hukuki temelini oluşturmaktadır.
Anlaşma
‘ya imza atan dönemin Başbakanı İSMET İNÖNÜ, Avrupa Birliği'ni, "Beşeriyet tarihi boyunca insan zekâsının
vücuda getirdiği en cesur eser" olarak tanımlamıştır.
Türkiye-AB
ilişkilerinin dönüm noktası, 10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki'de yapılan
AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi'dir. Helsinki Zirvesi'nde Türkiye'nin
adaylığı resmen onaylanmış ve diğer aday ülkelerle eşit konumda olacağı açık ve
kesin bir dille ifade edilmiştir.
Helsinki
Zirvesi'nde, diğer aday ülkeler için olduğu gibi Türkiye için de Katılım
Ortaklığı Belgesi hazırlanmasına karar verilmiştir.
Türkiye için hazırlanan ilk Katılım
Ortaklığı Belgesi 8 Mart 2001 tarihinde AB Konseyi tarafından onaylanmıştır. Katılım
Ortaklığı Belgesi'nde yer alan önceliklerin hayata geçirilmesine yönelik
program takvimimizi içeren Ulusal Program, 19 Mart 2001 tarihinde Hükümetimiz
tarafından onaylanarak Avrupa Komisyonu'na 26 Mart 2001 tarihinde tevdi
edilmiştir.
3 Ekim 2005 tarihinde Lüksemburg'da
yapılan Hükümetler arası Konferans ile Türkiye resmen AB'ye katılım
müzakerelerine başlamıştır.
Yine
aynı gün bir basın toplantısı düzenlenerek Türkiye için Müzakere Çerçeve
Belgesi yayımlanmıştır. Böylece, Türkiye ile AB arasındaki inişli çıkışlı
ilişki, çok önemli bir dönüm noktasını aşarak yepyeni bir sürece girmiştir.
Uyum paketleri, kanunlar, fasıllar mücadele devam ediyor.
Bu
işin kronolojisi bu iken, İngiltere Başbakanı David Cameron, "BUGÜNKÜ
İLERLEME HIZIYLA TÜRKİYE'NİN AB'YE ÜYELİĞİNİN 3.000 YILINI BULABİLECEĞİNİ” söylemiş.
Bu
durumu açıklamak çok zor..!
Ayıp,
gerçekten çok ayıp..!
Bünyemizden çıkmış, her bakımdan beşte birimiz etmeyecek , pek çok devlet, üye
olmuşken, BİZE DUR deniliyor…
Bulgaristan,
Çek Cumhuriyeti, Estonya, Güney Kıbrıs, Hırvatistan, Letonya, Litvanya,Macaristan,Malta,Romanya,Slovakya,Slovenya,Yunanistan
üye olmuşlar.
Onların
“kriterleri “tamam da bizim bir türlü
tamam değil…Pes doğrusu..
Geçenlerde
bir hikaye okudum..
Yıl
2050;
AB
Komisyonu Başkanı odasında otururken, yardımcısı içeriye heyecanla girer:
-Efendim, Türkiye tüm isteklerimizi
yerine getirdi. Onları AB'ye alacak mıyız?
AB
Başkanı:
-Yok, canım, henüz olmaz. Git, duyur,
Tüm Türkiye İngilizce konuşacak, Türkçeyi yasaklıyorum.
-Efendim onu 5 sene önce yaptılar.
Hatırlamıyor musunuz?
-O zaman söyle, kokoreç yasaklansın.
-Aman efendim, onu yemeyi 2005'te
bıraktılar.
-Ya ne bileyim? Kınayı yasaklayın.
-Ooooo..! Beyefendi. Onu çoktan
bıraktılar.
AB
Başkanı düşünüp taşınmış ve;
-DAĞITIN LAN AVRUPA BİRLİĞİ’Nİ... Demiş.
Sizce
bu işte bir tuhaflık yok mu?.
AB
maceramız sürüyor. Onlar bizi içlerine almayacaklarını açık açık söylüyorlar.
Biz
de girmemizin ülke menfaatine olduğunu bildiğimiz için, ısrar etmeye devam
ediyoruz.
Yıllardır,
Avrupa Birliği'ne girmek için uğraşıp duruyoruz. Son dönemde bu süreç biraz
yavaşlamış olsa da, bir devlet politikası olarak Avrupa Birliği'ne girmek
istemeye devam ediyoruz.
Biz, zile basıyoruz. İçeriden,” EVDE
YOKUZ..!” diye ses geliyor. Güya inanıyoruz..
Bugün
bir babayiğit çıksa da “AB” BAŞVURUSUNU GERİ ÇEKSE ve başka fırsatları
araştırmaya başlasa, inanın onlar kapımıza kuyruk olurlar..!
Ancak içimizde birlik olamıyoruz. Hain
bolluğu var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder