6 Ağustos 2013 Salı

BU BAYRAM, MEKTUP YAZANINIZ OLDU MU?



06.08.2013BALIKESİRDEMOKRAT GAZETESİ’nden  alındı…

BU BAYRAM, MEKTUP YAZANINIZ OLDU MU?

Mektup yazma geleneğinin kaybolmaya başlaması ile birlikte insani ilişkilerdeki duyarlılık, dil, üslup, incelik gibi daha birçok geleneksel erdemlerimizi de kaybediyoruz.

Birbirimizle selamlaşma, birbirimizi hatırlama duygusunu unuttuk. Diyergam olan dostlar yavaş yavaş aramızdan ayrılmaya başladı.

Bu bayram kart gönderen oldu mu?
Ben göndermedim. Hazır bir metin buldum.

Bayramlar, insanlar arasındaki karşılıklı sevgi ve saygının perçinlendiği günlerdir. Bayramlar, insanların birbirleriyle olan dargınlıklarını unuttukları, barıştıkları, kardeşçe kucaklaştıkları günlerdir. Bayramlar, milli ve dini duyguların, inançların, örf ve adetlerin uygulanıp sergilendiği, bir toplumda millet olma şuurunun şekillendiği, kuvvetlendiği günlerdir. Hep bir arada, sevgi dolu ve huzurlu nice bayramlar geçirmek dileğiyle, Ramazan Bayramınız kutlu olsun!”

Telefonuma yazacağım kayıtlı bütün numaralara göndereceğim. Böylece “BAYRAM TEBRİK İŞİ TAMAM OLACAK”

Hani şu cep telefonlarının henüz icat olmadığı, internetin bu kadar yaygın kullanılmaya başlanmadığı, kısacası teknolojinin bu kadar gelişip hayatımızın her alanına girmediği dönemlerde, insanların birbirine her an ulaşamadığı istediği an numarayı çevirip anında konuşamadığı zamanlarda “MEKTUP YAZMAK” diye bir şey vardı.

Genellikle düz çizgili kâğıda yazılan, yüksek nezaket cümleleri ile hal hatır sorulan mektuplar…. şimdi kalmadı.
” Satırlarıma başlamadan evvel selam eder,büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim..Nasılsın iyi misin, bizleri soracak olursan çok şükür bir yaramazlık yoktur. ….”diye başlayan “kestane kebap acele cevap” diye esprileri olan mektuplar tarihte kaldı.

Belki çocuklarımız hatırlamaz. Uzaklarda ki ailelere, dostlara sevgililere, mektuplar yollanırdı... Hal hatır sorulur, günlük tasalardan bahsedilirdi. O mektup satır satır yazılır bazen içine kuru bir çiçek yaprağı konulurdu....
Sonra bir zarf alınır, itina ile tutkal kısmı dil ile ıslatılarak kapatılır, sonra üstüne pul yapıştırılır ve postalanırdı.
Ardından  mektubun cevabı ne zaman gelecek diye postacının yolu gözlenirdi....

Bayrama bir ay kala Anafartalar Caddesi, postahane sırasında tezgâhlar sıralanırdı. İnsanlar yakınlarına gönderecekleri bayram tebriklerini seçerlerdi. Çeşit çeşit  kartlar birbirinden alımlı ve farklı olurdu. Şehir manzarası olanlardan, özel tasarlanmış simli kartlara kadar seçenekleri vardı.

Her kes il dışında olan yakını için tebrik kartı alır. Kartın arka tarafına “Mübarek bayramınızı…”diye başlayan kutlama mesajını yazarak postaya verirdi.
Bayrama 5 gün kala posta dağıtıcıları evlere mektup dağıtmaya yetişemezlerdi.

Mektup yazma geleneği için şair HaydarERGÜLEN bir şiirinde şöyle demiş;

''Vefa en eski puludur semtimizin
göndermiyor şimdi kimse kimseye
tedavülden mi kalkmış ne, puluyla beraber
toplasan da küçücük bir zarfın içine yine
o semti bize mektup diye göndersen
vefa, ah vefa ruhumuzun üstünden
uçup giden anıların posta kutusu,
‘görülmüştür’ damgalı o eski rüya…''...

Evet, MEKTUP eski bir rüya olarak kaldı.
Maddiyata dönen her ilişki, bir bir, bizi birbirimizden kopardı. Son zamanlarda, mektup yazma geleneğimiz de kayboldu.

Mektup geliyor ama dosttan değil… Her ay herkesin evine postacı geliyor. Ama hiç kimse eskisi gibi sevinmiyor ve heyecanlanmıyor. Postacı, ya bankadan gönderilmiş bir ödeme zarfı getiriyor, yada resmi bir tebligat..

Acaba kimse mi hatırlamıyor dostlarını, yoksa artık mektuplar mı yaşlandı.
O kadar yoğunuz ki artık mektuplarla uğraşacak vakit bulamıyoruz. Herkesin evinde olan telefon da eskisi kadar çok çalmıyor. Telefonlar sadece işi olanlara hizmet ediyor. Kontör dosta gelince bitiyor..
Bayram geldi.Kart gönderen de mektup yazanda yok..

Gel de eski günleri anma, Medeniyet ve konfor bizi rahatlattı. Almak için daha çok çalışalım, kazandığımızı taksitlere yetirelim telaşına girdik. .Zengini de fakir de maddi sıkıntıdan bunalıma girdi..Teknolojiye yetişemiyoruz.Tüketim toplumu olduk.Herkes dünya işine daldı…. Ve dostlarını unuttu.

Velhasıl… Mektuplar ölmedi. Dostluklar öldü..!






4 Ağustos 2013 Pazar

HOTAŞLAR KÖYÜ

HOTAŞLAR KÖYÜ

Bugün size Hotaşlar köyünden bahsedeceğim. 
Belediye Başkanımız İsmail OK Hotaşlar köyündendir. Hotaşlar ilk okulu ve ortaokulu mezunudur. Muhterem Babası Eyüp amca ile uzun yıllar komşuluk yaptık. Köy okulumuzdan yetişen köyüne örnek olan, vatansever, dürüst, çalışkan delikanlı bir kişidir. 

Olağan üstü gayret ve çalışması ile her zaman çevresinde sevilen kişi olmuştur. 4 yıldır Balıkesir Belediye Başkanlığını başarı ile sürdürmektedir. Hotaşlar köyünden yetişen İsmail Ok Balıkesir Büyük Şehir Belediye başkanı adayıdır. Geceli gündüzlü seçim çalışmalarını yürütüyor.Bu mücadelesinde kendisine başarılar dilerim..

Hotaşlar ; Hemen herkesin pazarda en sık duyduğu köy ismidir. Bilhasa “ekmek” denilince akla gelen tek köy ismidir. Balıkesir halkına “köy ekmeği” lezzetini tattıran köydür. Sebzenin en tazesi, doğalı bu köyden pazara gelir.
Balıkesir-Kepsut karayolu ile gidilir.  Simav çayı üzerinde kurulu köprüden sonra takriben 2 kilometre sonra köye ulaşırsınız. Balıkesir e uzaklığı 18 kilometredir. Bilal TANRIKULU çok uzun zamandır köyün muhtarıdır. Çalışkan fedakâr ve vefalı iyi bir dosttur.


Mümbit toprakları vardır. Simav çayı köyün alt eteklerinden süzülerek geçer. Misafirperver, sevecen insanlarının dostlukları bir başkadır. Köyde tarım çok gelişmiştir. Süt ve besicilik oldukça önemlidir. Kavun, Şeftali, Yemiş, Vişne ve Üzümü pazarda rağbet görmektedir. Hotaşlar ekmeği ve pekmezi ile ünlüdür.
Saraç, Osmaniye Balıklı Çandır köyleri ile komşudur. Kepsut`un en büyük köyüdür. Manav köyüdür. 1878`de `93 Muharebesi sonunda bir miktar muhacir yerleştirilmiştir. Seferberliğe 80`den fazla genç katılmış, ancak 30 kadarı geri dönebilmiştir.


Osman Ağalar, Hatıplar, Hacı Mehmetler, Halil Ağalar, Ahmet Çavuşlar, Marangozlar, Solaklar, Ali Ağalar, Hocalar, Şeytanlar, Paçallar (Paçalıoğulları), Hacı Hasanlar, Gökçeler, Hacı Aliler, Amcalar, Kırlar,Lazlar adı ile anılan sülaleler vardır.

1980 ,12 Eylül darbesinden 15 gün sonra Hotaşlar köyü ilköğretim okuluna tayinimin çıktı. Daha önce duymadığım ve gitmediğim bir yer olduğu için tereddüt ettim. Nasıl bir yerdir. Bu köyde yaşam şartları nasıldır. Merak ettim. Tanıma amacı ile köye gitmek için yola çıktım. 

Kepsut minibüsleri ile yol ayrımına kadar gittim. Şoförün tarifine göre köprüden sonra 2 kilometre yürümem gerekiyormuş, yolda arabadan inerek köprünün başına geldim.
Ortada köprü yoktu. 


Köprü yeniden yapılması için yıkıldığından, ulaşım yoktu.
Çayın üstüne uzun putrel demirleri dizilmiş, henüz tabliyeler konulmamış,   boylu boyunca uzatılmış demirlerden oluşan bir görüntü vardı.

Buradan geçmek için cambaz olmak lazım. Geçmek her kesin harcı değildi. 
Nasıl gidilecek bu köye diye çevreme baktım. Putrel demiri üzerinde ip cambazı gibi geçebilirsem köye gidebilecektim. Korktum. Başka bir yol aramam gerektiğini düşündüm. Ne yapacağımı, nasıl geçeceğimi düşünürken, aşağıda suyun içindeki adam, bana seslendi. Çok yoğun akan çayın içinde bata çıka yüzen kişi bana el sallayarak bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.
Köye gideceksem, demirlerin üstünden geçebileceğimi söyledi. Korkarım geçemem. Dedim. Düşersen alttan seni tutarım diye bağırdı. Normal bir adama benzetemedim. Geçmem için teşvik etti. 


Sonradan dost olduğum Şeytan Süleyman lakabı ile tanınan bu adamın işi derede balık tutmakmış, günün büyük bir bölümünü suyun içinde geçirirmiş.
Şeytan Süleyman`ın ısrarı ve desteği ile adeta ip cambazı gibi putrel demirine basarak karşıya geçtim. Yokuşu tırmandım. Normal köy yolunu takip ederek iki kilometre yürüdükten sonra köye vardım. Yol kenarında oynayan çocuklara okulu sordum. Tariflerine göre Okulu buldum. Okulda, Eğitim enstitüsünden arkadaşım, Harun Öztürk,Rasim Saygılı çalışıyorlarmış.Beni çok güzel karşıladılar.Geniş açıklamalarda bulundular.


Köy meydanına geldik insanlar sanki akrabalarıymışım gibi davranıyordu. Çok sıcak ve samimi idiler. Konuşurken Lazların Hüseyin Korol, Komşusunun evinin müsait olduğunu söyledi. Birlikte gittik. Cemile teyzenin evini tuttuk. Zaten tutabileceğim başka da ev yoktu.
Okulda çalışanlar genellikle Balıkesir`de oturup, servisle köye geldiklerini söylediler. İlkokuldan Harun Öztürk, Ortaokuldan, Ali Kalay eşi Emel Kalay, Köyde kalıyormuş. Biz de gelirsek 3 hane olacağız dediler.
Daha sonra eşyalarımızı taşıdık. Cemile teyzenin bir odalı evinde, Hotaşlar hayatımız başladı.  


Çok sevdiğim bu köyde 5 yıl görev yaptım. Ben Hotaşlar köyünün bir ferdi gibiyim. Oradaki insanlar benim akrabalarım gibi. Yıllar geçmesine rağmen ziyarete gittiğimde kendimi orada doğmuş ,o köyün insanı gibi hissediyorum. 
Karabacak,Keçe,Çakırdayı,Kazımağa,Marangoz Ahmet ağa,Eyüp Ok,Koreli,Laz Hüseyin,Kokucu Arif,Çerkes Hasan,Pireli, dostluklarını gördüğüm  arkadaşlarım.Bende yaşça çok büyüktüler.Ama can dostlarım oldular.Allah rahmet etsin.Onlarla öylesine çok anılarımız oldu ki…
Saraç bayırında, Karacaören sırtlarında av için saatlerce yürüdüğümüz günler sanki dün gibi.


Rahmetlileri anarken bir av hatıramızı anlatmadan geçemeyeceğim.
Bir gün Koreli, Kokucu Arif, Çakır Dayı, Karabacak, saraç Köyü tepelerinde avlanıyoruz. Bir çeşmenin kenarında çıkınlarımızı açtık, yemek yiyeceğiz. Tam çıkınları açtık yemeğe oturacakken, havadan 3-4 kuş süzülerek geçti. Ben av tüfeğini doğrulttum ateş edeceğim. Tereddüt ettim. Gurubun çok şakacı ve alaycı huyu aklıma geldi.

Kargaya ateş etti. Diye alaya alacaklarını düşündüm. Silahı indirdim. Rahmetli Koreli; Ah, ne yaptın be hocam! Dedi. Ben de bu kuşların ne olduğunu anlamadım. Dedim. Ah hocam aylardır bunları arıyoruz.Sen silah kaldırınca avcılığın raconundan, biz  müdahale etmedik.Keklikleri kaçırdık.Dedi.Meğer çok nadir rastladıkları keklikler geçmiş.Hepsi birden kızdılar hayıflandılar..Merhum Çakır dayı bana dönerek dedi ki..
İbrahim hocam; Soyunup senin önünden bayırın aşağısına doğru koşacağım.  Sen de silahını hazırla,  nişan al. Beni vurabilirsen avcısın. Dedi.
Oradakiler çok güldüler.Sen kargayla kekliği ayıramıyorsun diye uzun uzun şakalaştık..İş burada bitmedi.Aylarca köy kahvesinde dinlemekten bıktığım hikaye oldu.Her defasında anlatılıp gülüştük.
Hotaşlar`da çok güzel anılarım var. Bir gün zaman bulursan bunlardan bazılarını anlatırım.1985 yılında İlçe Milli Eğitim Şube Müdürlüğüne naklen atandığımda ayrılırken gözüm arkada kaldı. Her fırsatta ziyaret ettiğim Hotaşlar köyünü her zaman güzelliklerle hatırlıyorum. 


Son zamanlarda Hotaşlar için üzülüyor. Kaygılanıyorum. 
Köyünde nüfus azalıyor.Ben çalışırken yaptığımız sayımda 2 041 olan nüfus 1990 sayımında 1832  son sayımda da 1 408  e inmiş..
Köyde yaşam şartları zorlaşıyor..
Gençler işsiz. Köy de 7 kahve ağzına kadar dolu. Gençler geleceklerinden kaygı duyuyor. Dillere destan şeftali kavun karpuz eskisi gibi yetişmiyor
Her gece ayyadın da serpe ile sinilerce tutulan balıklar anılarda kaldı.
Artık derede balık yok balıklar dereye küsmüş.
Yüzme havuzu gibi çocukların bütün gün yüzdükleri berrak ve bol sulu derede su azalmış, 
Osman İncemen`in,Şalvarla kuytularda tuttuğu balıklardan eser yok.. Bir metreye yakın boyları ile karabalıklar tarih olmuş.
“Kumculönü” Dutlubahçe”deki eski okul enkazlarındaki hatıralarımız kayboldu. İsmail Akagündüz, Fevzi Polat ÖĞRETMENLERİMİZ GENÇ YAŞTA ÖLDÜLER.
Velhasıl HOTAŞLAR ;seni anılarımdaki eski halinle görmek istiyorum..


Seni eski günlerdeki gibi insanlarının coşkulu ve mutlu olduğu topraklarının bereket fışkırdığı güzellikler içinde görmek istiyorum…

Mehmet KOROL
ibahim hocam 1980 de beraber gelmiştik farkımız benim o köylü olmam uzun yıllar beraber çalıştık Film şeridi gibi geçti o günler köyüm okulum sizler geriye dönüp baktığımda iyi şeyler yapmışız İbrahim hocam Maalesef işsizlik ürünlerin para yapmaması göçe zorluyor köylüleri 1980 de 212 ilkokul öğrencimiz vardı şimdi orta okul ile beraber bu sayıya ulaşamıyor. bugün itibariyle sadece Balıkesir'de yaklaşık 125 150 hane var yaklaşık 600 civarı nüfus köyden ayrılmış. ESKİLERİ ANMAK SAYDIĞIN AVCI ARKADAŞLAR DA ARAMIZDAN AYRILINCA BİZLERİNDE KÖYE GİTMEMİZ SEYREKLEŞTİ . NEYSE SAĞOL ANILARIMIZI TAZELEDİĞİN İÇİN ÇAKIR DAYI, KARABACAK, KORELİ, KEÇE GİBİ AVCILARIN RUHLARI ŞADOLSUN.
30 Temmuz 2013, Salı


HOTAŞLAR BANDOSU (1).. (2)



HOTAŞLAR BANDOSU (1)
1980 yılı ekim ayında HOTAŞLAR köyünde görev aldım. Öğrenci sayısı kalabalıktı.  İkili öğretim yapılıyordu. Okul çok eski yıllarda açılmasına rağmen köylü vatandaşlarımız çocuklarını ilkokuldan sonra okutmak istemiyorlardı.  

Genç azimli ve çalışkan öğretmenlerimiz, çocuklara yardımcı olmak için her gün istişare ediyorlardı. Okula ilgiyi arttırmanın yollarını bulmak için çok çalıştılar.
Acaba başarıyı nasıl arttırabiliriz. Lise ve Üniversitelere bu köyden öğrenci gönderebilir miyiz? Tek kaygıları buydu.

Köyde okula ilgi yoktu. Evlere giderek öğrenci kayıtlarını alıyorduk. İlginç bir durum vardı. Vatandaş okula gelmiyordu.
Günlerce nedeni üzerinde kafa yorduk.. Bu durumu mazeret olarak göremezdik. Çocuklar bizim ve masumdular. Mutlaka onlara yardımcı olmamız gerektiğine inanıyorduk.

Sebepleri üzerinde günlerce konuştuk. Sonunda okulun çalışmalarını gözden geçirmemiz gerektiğine inandık. Velinin okula güvenini sağlamalıydık.
Okulun çalışmalarını gözden geçirdik. Yıllardır köyde öğretmen kalmıyordu. Balıkesir yakın olduğu için eş durumu tayinlerinde en çok tercih edilen merkez olmuştu. Mevcut kadromuzun tamamı eş durumu tayini ile gelen arkadaşlarımızdan oluşuyordu. Bu sebeple, Veli toplantısı veya köy ziyaretine zamanları olmuyordu. Yarım gün eğitimde sabahçılar dersleri bitince köyden ayrılıyor, öğlenci grupta aynı şekilde saat 12 de gelip saat 5 te gidiyordu. Ancak eş durumları mazeretine dayalı atamaları yapıldığı için arkadaşlarımıza da söylenecek söz bulunamazdı.

Köyde ikamet eden arkadaşlar fedakârlık yapacaklar, diğerleri de desteklerini her zaman sağlayacaklardı. Anlaştık. Anne ve babaların ilgisini okula çekmek ve onlarla işbirliği yapmak gerektiğine karar verdik. Ziyaretler toplantılar sınıf ve okul geceleri yapmak için kararlar aldık.
İlk olarak KÜÇÜK İZCİ ÜNİTESİ kuruluş müracaatlarını yaptık. Temel liderlik kursunda bana yardımcı olan Merhum Hayati Köseley ve İl izci kurulu ben çok destekledi. Mehmet Korol Hocamız Hotaşlar Küçük izci ünitesinin flamasını müdür masasının üzerinde hazırlayıp terziye diktirdi. Ben izcilik çalışmalarını yaparken, Mehmet Korol Hocamızda ANADOLU LİSESİ HAZIRLIK KURSLARINI başlattı.

Temin ettiği test kitaplarından hazırladığı soruları ispirtolu teksir mumlu kâğıdına yazarak bana veriyordu. Ben de evdeki merdaneli çamaşır makinesinin sıkma aparatında süngerle ıslattığım saman kâğıtlarını mumlu kâğıtla birleştirip merdaneden geçiriyordum. Eşime de bana yardım ediyordu. Bu yolla 150 çeşit, test öğrenci sayısı kadar basılmıştı.
Bir gün Çamaşır makinesinin merdanesindeki lastik toplar birbirine kaynadığı için baskıyı yapamadık.
Servis; kullanılamaz duruma gelen sıkma aparatının lastik topları ayrı olarak bulunmadığından mekanizmayı bütün olarak değiştirdi.Almaya gittiğimde ..Hocam böyle bir arıza Türkiye’de hiç olmamış, nasıl oldu .Merak ettik dediler.Yaptığım işi anlatınca çok şaşıran görevli,amacı dışında kullanıldığı için maliyetinin tamamını ödemem gerektiğini söyledi..Meğer ispirto lastiği deforme ederek eritmiş.Yumuşatarak birbirine kaynatmış.

Ücretsiz Kurslara devam eden çocuklarımızdan, halen görev yapan öğretmen olan öğrencilerimiz de var. Onlarla gurur duyuyoruz. Mehmet Korol ve diğer çalışanlar hiçbir ek ücret almadan çalıştılar. Okul dışı zamanlardaki yoğun çabaları ve emekleri sayesinde öğrencilerimiz başarılı oldu.

Başa dönerek kaldığımız yerden devam edelim. Asıl mesele çarpıcı, ses getirecek bir iş yapmaktaydı. Ne yapabilirdik. Çocuklar heyecanlansın. Okulu sevsinler. Çalışma istekleri artsın..
Yaptığımız bir toplantıda, manevi evladımız diyerek ailece çok sevdiğimiz Tekirdağ’lı Mehmet TEKİN öğretmenimiz, BANDO TAKIMI KURALIM fikrini ortaya attı.

Köyde bando takımı olur mu diye, arkadaşlar gülüştüler. Bazıları da bunun hiç mümkün olmayacağını söyledi. Bando takımı kuruluş maliyeti bizi çok aşacaktı. Kim nasıl karşılayabilirdi. Fikir güzeldi. Ancak gerçekleştirilmesi mümkün değildi.

Akşam arkadaşlar gidince Hotaşlar köyünden öğretmen arkadaşımız Mehmet KOROL, Mehmet TEKİN, beraber köy kahvesinde oturup BANDO fikrini tekrar konuştuk.40 kişilik kız erkek öğrencilerden BANDO TAKIMI kuralım. Göç yolda düzelir. Önce öğrencileri seçelim. Eski okulun önüne sıraları çıkarır, küçük sopalarla trampet çalışmaları başlatırız. Elbise ve bando malzemelerini sonra buluruz. Diye konuştuk.

Akşam aldığımız karar hepimizi heyecanlandırdı. Ertesi gün sabah müdür odasına Mehmet TEKİN heyecanla geldi ekibi kurmuştu bile,
Öğlen arasında çocukları topladı. Benim onlarla konuşmamı istedi.
Bando trampet takımına girdiklerini ve çalışmalara başlayacağımızı belirten konuşmadan sonra öğrencilere kurulacak olan Bando ve trampetin ne olduğunu sordum.

Çocuklar ne için geldiklerinin farkında değillerdi. Hayatımın en zor anını yaşadım. Başıma kaynar su dökülmüş gibi oldu. Öğrencilerden hiçbiri bando trampet ve boru nedir duymamışlar, yapmayı düşündüğümüz şeyi de görmemişlerdi.
Mehmet TEKİN Öğrencilere bando takımını anlatmak için hayli çaba sarf etti. Ancak çocukların Boş bakışlarından işimizin çok kolay olmayacağı belli olmuştu.

MEHMET Tekin öğretmen, yılmayacağım. Devam edeceğim dedi. Öğrencilerle beraber ayrıldılar.  Bahçeye geçtiler. Eski sıraları çıkardılar her sıraya, iki kişi olacak şekilde öğrenciler sıralandılar.

Hayali bando çalışması başlamıştı.. Ama bando adına okulda hiçbir şey yoktu. Öğrenciler elleri ile masalara vuruyorlar ses çıkarıyorlardı.

Birkaç gün geçtikten sonra gördüm ki, okulun bütün öğrencisi, bahçede sıralara elleri ile vurarak tempo tutan bando takımını, izliyordu. Marşlara eşlik ediyorlardı. Faaliyet Öğrencilere oyun gibi gelmişti. Çok sevmişlerdi. Çalışmalar hareketli ve coşkulu geçiyordu. İki devrenin bir arada olabildiği öğlen arasında yapılan çalışmalara bütün öğrenciler gelmeye başladılar.

İş başa düşmüştü. Malzemelerin, kıyafetlerin bulunması gerekiyordu. Hiç bütçemiz de yoktu. Bu iş yardım alarak yapacaktık. Balıkesir’deki okulları, kapı kapı dolaşarak eski malzemelerini toplamayı düşündüm. Onları onararak bir şekilde malzeme temin edilebileceğine karar verdim.

(Yarın devam edecek)


HOTAŞLAR BANDOSU (2)

(Dünden devam)
……….
Balıkesir Atatürk ilkokulunda Rahmetli Rafet beye gittim, Durumu anlattım. Eski kullanılmayan bando malzemesi varsa vermesini istedim.
Sağ olsun mekânı cennet olsun. Beni çok onurlandırdı. Destek olacağını söyledi. Eski eğri boyun kullanılmayan 3 adet kısa boru ve derisi olmayan 2 trampet kasnağı verdi. Böylece ilk malzememiz olmuştu. Bütün okullara uğradım. Gezmediğim okul kalmadı. Kimi müdürler. Konuşmadılar bile, üzülerek okul merdivenlerinden indim. Her fırsatta malzeme dilenciliğine devam ediyordum.
Bando takımı yürüyüş çalışmalarına da başlamıştı. Heyecanlı ve istekli çalışmalar kısa zamanda amacına ulaşıyordu.
Ancak ben henüz ihtiyaçları tedarik edememiştim.
Balıkesir Lisesinden bir miktar boru ve trampet buldum. Kepsut Lisesinde Ahmet TURGUT depoyu açtı ne bulursan al dedi. Bir haftada 20 trampet kasnağı 12 trampet sopası,9 tane boru bulmuştuk. İşe yarar malzeme yoktu. Boş kasnaklara deri geçirilmesi maliyeti yüksek bir işti. Kayış ve bağlantı aparatlarını Argun izci evinden alabilecektim. Ne yapabileceğimi düşünürken Mehmet Korol, hocam ben köyden deri toplayayım. Köyde bir amca var ona verelim. Tüylerini temizliyor. Kasnaklara geçirir kullanırız. Dedi.
Kuzu ve koyun derisi topladık. Derici Ahmet amca kepeğe yatırarak yünlerinden temizledi derileri okula gönderdi. Gece sabaha kadar arkadaşlarla sınama yanılma metodu ile kasnaklara derileri geçirdik. İplerini bağladık trampet akordu yaptık. 2 tane de büyük davulumuz oldu. Davul ve trampet işi tamamlanmıştı. 20 trampet derileri geçirilmiş kullanılabilir hale geldi.
Borular eksik, kıyafetler hiç yoktu. Çözümü için de henüz bir gelişme olmadı. Okulun bir lira parası olmadığı için elim kolum bağlı kalmıştı. Bütçe bulma ihtimalimiz de yoktu.

Bando pantolonlarını şeker çuvalından yapmayı kararlaştırdık. Evlerinden bez şeker çuvalı olanların getirmelerini istedik. Çok sayıda çuval toplandı.

Gelen çuvalları bayan öğretmenlerimiz, iplerinden ayıkladılar düz bez haline getirdiler. Onları paylaştık evlerimizde yıkayıp okula getirdik. Okulun arka bahçesine iki kazan kurduk bezleri kaynatarak kumaş boyası ile siyaha boyadık. Kurutup ütüleyince ihtiyacımızı fazlası ile karşılayacak pantolon malzemesi elde etmiş olduk.

İş bunu dikecek kişiyi bulmaya kalmıştı.Hotaşlar Köyünde sevdiğimiz dostumuz Terzi Halil İNEL’E gidelim derdimizi anlatalım dedik.Memet Korol Mehmet Tekin Öğretmenlerimle bir akşam dükkana gittiğimizde, Akif Efe dayı da dükkanda Halil ustayla beraberdi.Durumu anlattık.Efe dayı ; Halil..! Bak bu iş önemli ne yapacaksan yap bu işi yap dedi. Halil usta ileri görüşlü çok gezmiş tecrübeli bir ustaydı. Ben ne gerekirse yaparım dedi. Kumaşları getirin bakayım deyince sevindik. Kaça mal olur dediğimde Bunu konuşmayalım işi yapalım. Dedi.

Argun İzci evine giderek elbise modeli üzerinde araştırma yaptım. Çabalarımızı gören dükkân sahibi ablamız çalışmalarımızı çok takdir etti. Önerilerini anlattı. Bir numune elbise verdi. Terzi Halile getirdim.
Gömlekler için kırmızı keten kumaş gerekiyordu. Okulun bayan öğretmenleri, Kepsut Pazarında bütün tuhafiye ve kumaş tezgâhlarını, dükkânlarını gezdiler, kiminden iki metre kiminden 4 metre, aynı cins kırmızı keten bez topladılar. Balıkesir Argun İzci evi de apoletleri ve başlarına giyecekleri beyaz naylon kaskları verdi. İhtiyaç duyulan sarı sırma ve benzeri malzemeleri Balıkesir esnafından temin ettik.
Terzi Halil’e bütün malzemeleri verdik. Öğrencilerimizin ölçüleri alındı. İmalat başladı.

Bu arada eksik olan borular için yenisini almaktan başka çözüm bulamadım. Öğretmenlerimizin tanıdıklarımızın yardımıyla boruları, parasını vererek satın aldık. Çocuklar eski 9 boru ile marşları mükemmel çalıyorlardı. Yeni borularını dağıtınca öğrenciler çok sevindi. Coşkuları sevinçleri hepimizi duygulandırdı.

Bayrama ilgi ve katılımı arttırmak için önceden, elbiseleri giydirip, köy meydanında geçiş merasimi yapmak istiyorduk.

Terzi Halil elbiseleri okula getirdi. Çocukları giyindirdik.

Yanları kırmızı şerit geçilmiş siyah pantolon, apoletleri olan sırması işlenmiş metal parlak düğmeli kırmızı gömlek, başlık olarak ön kısmında Türk bayrağı çıkartması yapışık beyaz kask, tek tip Ankara lastiği ayakkabı, boyunlarında beyaz fular ..

Kıyafetler çok gösterişli olmuştu.

40 öğrenci bahçede sıralandı. Bütün öğretmenler birbirimize sarılarak çıkan manzaranın sevincini yaşadık. Çok harika bir tablo olmuştu.

Çocuklara malzemeleri dağıtıldı. Marşları çalarak yürüdüler. Bu kadar güzel bir şeyi sanki hiç görmemiştim. Mehmet Tekin önde çocuklar arkada Köy meydanına doğru giderlerken arkadan gördüğüm manzara gözlerimi yaşarttı. Çok gurur verici bir şey olmuştu. Sanki Cumhurbaşkanlığı bandosu gibi görünüyorlardı. Çocuklar asker gibi disiplin içindeydiler.  İçten geçişler, sola, sağa dönüşler, arkaya dönüşler kusursuz ve mükemmeldi.

HOTAŞLAR BANDOSU TAMAM OLMUŞTU. İlk defa köyde Bando takımı kurulmuştu.

Bando okula döndü. Kıyafetlerini uygun yerlere astılar. Öğrenciler sınıflara girdi. Bende
Müdür odasına geçtim.

Sayısını hatırlamıyorum. On kişi olabilir. Velilerimizden bir gurubun geldiğini gördüm.
Evet Başarmıştık. Teşekküre geliyorlar dedim. Oda, küçük olduğundan hepsini oturtamadım çoğu ayakta kaldı. Fakat teşekkür edecek tipleri yoktu kızgın ve sert bakıyorlardı. Yüzleri memnun olmuş ifadeden uzaktı.
Gelen velilerden birisi söz aldı.
-Hoca sen çocuklarımıza ne yaptın. Biz çocuklarımızı davulcu olsunlar diye mi okula gönderdik? Bu ne hal! Önlerinde davul kızlarımız düğün çalan çalgıcılar gibi olmuş.  Üstlerine giydirdiğin elbise hiç kızların giyeceği cinsten mi.?  Kızımın önüne astığınız davul da ne oluyor? Köy meydanına geldiğini görünce çok kızdım. Biz itibarlı insanız çocuklarımızı bu işe sokamazsınız. Çocuklarımız bu işten çıkacak dedi.

Diğerleri de benzer şeyler söylediler. Ortam çok gerildi. Ne diyeceğimi bilemeden. Şaşkın, bir o kadar üzgün öylece kaldım.

Mehmet Korol öğretmenim gelen grubu görünce koşarak müdür odasına yetişmişti. Hocam sen müsaade et ben konuşayım dedi.
O sırada dışarı çıkarak bahçede şaşkınlıkla dolaştım. Aradan geçen zamanda Mehmet Korol ikna ettiğini söyledi. Ancak hatırladığım kadarıyla 3 öğrencinin yerine başkasını aldık.
 23 nisan Bayramı sabahı ,önde bando takımı ,arkada okulun küçük İzci ünitesi , folklor ekibi,farklı renklerde giyindirdiğimiz çocuklar olduğu halde bütün öğrenciler düzen ve tertip içinde köy meydanına yürüyerek gittiler..
Önceden meydan bayraklarla donatılmış, Caminin ses düzenini meydana çıkarmıştık. Müzik, konuşmalar, bando takımı gösterileri, folklor gösterisi, her komutta ayrı yazı çıkan levhalarla meydana verilen mesajlar çok ilgi çekmişti. Aylardır süren hazırlığın uyandırdığı meraktan şehirde oturan köylülerde bayram seyretmeye gelmişlerdi Çok kalabalık olmuştu.

Gösteriler bitince meydanın alkış sesi bizim ödülümüz oldu..Şimdi Amerika’da olan Mehmet Tekin öğretmenim muzaffer bir komutan edasıyla bandonun önünde uygun adımla öğrencileri okula götürürken ,yanımda duran Mehmet KOROL hocamı kucakladım.Hocam Başardınız.Olmayanı oldurdunuz .Size ne kadar teşekkür etsem azdır. Dedim. Koşarak kortejin önündeki Mehmet Tekine gittim. Kucaklaştık.
Mehmet öğretmen işin havasında, Hocam Yürüyüş kolu düzeni bozulmasın ben işime bakayım. Dedi.
“HOTAŞLAR BANDOSU” KURULMUŞ ve ilk sınavını başarı ile vermişti. Öğrencilerim sevinç içindeydi Öğretmenlerimiz başarmanın mutluluğu içindeydi.
Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer…

Köy ilkokullarında, ortaokullarında çalışan, köyde yaşayan öğretmenlerimizin sıkıntıları vardır. Kimseye anlatamadıkları sorunları vardır. Şehirde lüks döşenmiş kaloriferli odalarda oturan amirleri vardır.
Koltuğundan yönetmelik okurlar. İzin ve özlük hakları için kapılarda saatlerce beklettikleri köy öğretmenlerinin çilesini bilmezler.
Toplumun şekillenmesine katkı veren kişi öğretmendir. Ülkemiz, öğretmenlerinin gördüğü itibar kadar yükselebilir. Öğretmenlerinin kalitesi kadar değer kazanabilir.

Köy öğretmenliği fedakârlık ister, sevgi ister. Tahammül ister. KÖYLERDE ÇALIŞAN BÜTÜN ÖĞRETMENLERİMİ SAYGI VE MUHABBETLE KUCAKLAMAK İSTERİM.

ESAS ELİ ÖPÜLESİ “MUALLİM” ONLARDIR.