11 Ekim 2014 Cumartesi

İZİNSİZ GEZİ….








http://www.balikesirdemokrat.com.tr/yazar-6-1962-izinsiz_gezi_1.html#.VDkcjmd_srU

http://www.balikesirdemokrat.com.tr/yazar-6-1963-izinsiz_gezi_2.html#.VDkcpGd_srU

İZİNSİZ GEZİ…. 

Hayatımın ilk önemli sorumluluğunu almıştım… Gezi kolu başkanı oldum. Sosyal faaliyetlerin öğrenci ayağını ben yürütecektim.

Bolu Erkek Öğretmen Okulunda “ÖĞRENCİ TEŞKİLATI” çok önemsenen,öğretmenlerimizin ve öğrencilerin değer verdiği kurumdu..Seçimle işbaşına gelir.Bir yılın sonunda faaliyet raporu okunarak “İBRA” edilirdi.
Okul bizi hayata  hazırlıyordu….Kendimi ifade edebilmem için güzel bir fırsat doğmuştu.“AFERİN” denince yapamayacağım iş olmazdı..


Eğitim şefimiz SABRİ GÜNEYKAYA çok titiz, bir insandı.Teşkilat çalışmalarının takibi planlaması onun elindeydi..Çalışmaları izler MÜDÜRÜMÜZE hemen bilgi aktarırdı..O beğenirse her şey tamamdı.

Galip Türkdoğan  müdürümüz ayrıldıktan sonra İbrahim bey , okul müdürümüz olmuştu.öğrenciden yana bir tutumu vardı.Müdür yardımcısı Saadettin ÇETİN hocamız mubayaa işlerine bakardı..Para lazım olursa onun da haberi olması gerekirdi..

Masrafsız halledeceğim bir iş olarak “ÇİMENTO FABRİKASI” na gezi yapılabileceğini düşündüm… Sınıf temsilcilerimizle toplantılar yaptık. Masrafsız ve günübirlik çalışma daha çok değer görecekti… Öğrenci temsilcileri ile bu durumu karara bağladık. Bunun için otobüs bulunabilirse fabrikadan randevu alınarak kolayca gezi planlanabilirdi…

Mutlaka başarmak istiyordum.Telaşlı ve aceleciydim.Koşarak zemin kattaki telefonların bulunduğu danışmaya gittim.Santral memurumuzdan  Çimento fabrika müdürünü bağlamasını söyledim..Bağladı..bana verdi.

-Alo..! Burası öğretmen okulu.  Dedim… Kendimi tanıtmaya fırsatım olmadan, karşıdaki ses;

-“İbrahim Bey” Buyurun. Dedi. Şaşırdım. Allah, Allah adam beni nasıl tanımıştı. Fabrika müdürüne gezi planımızdan bahsettim.

-Öğrencilerimiz Önümüzdeki Çarşamba günü saat 14 - 17 arasında fabrika ziyareti yapmak isterler. Durumunuz buna uygun mu? Dedim.

Müdür bey
-Ne demek, çok seviniriz, sizi bekliyoruz. Dedi. Konuşmasında bana aşırı hürmet etmesinden hoşlanmıştım.Koca müessese müdürü beni çok önemseyerek konuşuyordu..

-Size “Hoş geldiniz” ziyaretine gelemedim..Kusura bakmayın. Deyince iyice şaşırdım.Ne diyeceğimi bilemedim.dondum kaldım..

Sesim biraz kalın çıkar, çocukluğumdan beri burnumdan sorunluyum. Müdürümüzün adı da İbrahim olunca Çimento fabrikası müdürü beni okul müdürü sanmıştı. Durumu düzeltmek istesem de yapamadım. Olan olmuştu. Teşekkür ederek görüşmeyi sonlandırdım…

Santralde bulunan mutemet ağabey ve diğer görevliler, çok güldüler.
Daha iş bitmemişti.Sesim böyle anlaşılıyorsa bir iş daha yapmalıyım dedim.. (YSE)  de otobüslerin olduğunu biliyordum..Buradan  otobüs sağlayabilirim diye düşündüm..Köy Hizmetleri İl Müdürün telefonunu bağlattım.. Okulu müdürüymüşüm gibi kendinden emin bir sesle;

-Burası öğretmen okulu ben İbrahim, Müdür beyim nasılsınız. Dedim… Bu defa tam bir yönetici taklidi yapıyordum. 

-Merhaba dedi.

-4 otobüse ihtiyacımız var. Çarşamba günü Öğretmen adaylarımızı Çimento fabrikasına geziye götürmek istiyoruz. Sizce de uygun olursa, Çarşamba saat 13  30 otobüsler okulda olabilir mi? Dedim.

-Hay hay ..! 4 otobüsü, söylediğiniz günde hazır ederim. Dedi.
Okulumuz ve öğretmenlik mesleği ile alakalı güzel övücü sözlerden sonra görüşmemiz tamamlandı..Telefonu kapatınca heyecandan bayılacaktım.. Sevinçten havaya uçacak gibiydim..

Okul müdürü taklidi yapmam doğru olmamıştı ama, sonuç  öğrenciler için harika olmuştu.. Tiyatroda birçok oyunda oynamış olmanın bu tür zamanlarda faydası olmuştu.

OKUL MÜDÜRÜNÜN SESİNİ TAKLİT ETTİĞİM DUYULURSA  BAŞIMA GELECEKLERİ DÜŞÜNMEK İSTEMİYORDUM..
Santralde bulunanlar da şaşırdılar.Bana gaz verdiler.Onların övgü dolu sözlerini duyunca endişem kalmadı.Odadan çıktım..
Sınıflarda FABRİKA GEZİSİ PROJESİ nin duyurusunu yaptım..

Çarşamba öğle yemeği çıkışında, otobüslerin ana kapının önene geldiklerini gördüm. Başımızda hiç öğretmen olmadan geziye gitmemiz olmazdı.Tam o sırada yemekhaneden çıkan Niyazi Öğretmenimizin yanına gittim..Yapılacak gezide bizimle olmasını söyledim.Sağ olsun çok nazik bir adamdı .Memnun oldu.Talebimi, dersim de yoktu zamanım müsait diyerek kabul etti.

Niyazi hocamız ,uzun yıllar sınıf öğretmenliği  yapmış daha sonra yüksek okumuş, İngilizce branş değişikliği ile okulumuza gelen son derece sakin, babacan bir hocamızdı.. Hocayla okul bahçesinde ayrıldık ..Ben bahçe kapıları açtım...Niyazi öğretmenim de otobüs şoförlerini yönlendirdi. Araçların tören alanına yerleşmelerine yardımcı oldu.

Eğitim şefi Sabri GÜNEYKAYA nın odasına koşarak gittim. Amfiyi açtım..Anonsa başladım.

-LÜTFEN DİKKAT….! Gezi otobüsleri okul bahçesine gelmiştir… ÇİMENTO FABRİKASI ZİYARETİ İÇİN İSİMLERİNİ YAZDIRANLAR, OTOBÜSLERE BİNSİNLER…
 Üç kez duyuruyu tekrarladım..Niyazi Hocam  da gelen öğrencilerin otobüslere binmesine refakat ediyordu…

O SIRADA OLAN OLDU… Okul müdürümüzün geziden haberi yoktu.  Bahçede olan biteni izledikten sonra, Müdür yardımcıları, Hikmet beyi, Saadettin beyi, Eğitim şefi Sabri Güneykaya hocamızı odasına çağırmış, durumu sormuş. Hocalar da haberleri olmadığını söylemişler.
Daha sonra, otobüslerin yanında öğrencileri yönlendiren Niyazi Hocayı müdür odasına çağırtmışlar.Müdür bey, Niyazi hocamızı çok üzmüş, emri benden mi alacaksın yoksa çocuklardan mı demiş…Resmi izin onayı olmayan  bir uygulamanın içinde nasıl bulunuyorsun diye hocamıza bağırmış..hakaret etmiş..

Niyazi Hoca. Çok üzgündü. Okul bahçesine koşarak geldi.
-Müdür seni çağırıyor çabuk git. Dedi..
Ben koşarak müdürün odasına gittim..İçeriye girmemle okul müdürünün tokadı suratımda patladı.
-Sen kimsin..! Sen kendini ne  zannediyorsun..! Gezi tertip ediyorsun.Benim haberim yok.Okulda yetkili kimsenin haberi yok..Camdan bakıyoruz okul boşalıyor.. Ne olduğunu anlamıyoruz..Dedi.

Müdürümüz ve müdür yardımcıları çok kızgındı. Savurduğu ikinci tokattan kendimi korudum. Çok şaşkındım. Yerin dibine girsen daha iyi idi. Çağrılınca takdir göreceğimi zannederek koşa koşa sevinerek gelmiştim. İçeri girer girmez tekme tokat ile karşılaştım. …Şaşkınlıktan suratımın acısını duymuyordum.

-Ben gezi kolu başkanı İbrahim DEMİRCİ... Olanları anlamıyorum..Arkadaşlarım köy öğretmeni olacaklar, burnumuzun dibindeki sanayi tesisini görmemişler..  YSE den otobüs istedim. Çimento fabrikasından randevu aldım. Gezi düzenledim. 200 öğrenci otobüslere bindi.Tam gidecekken beni çağırım dövüyorsunuz..Okulumuza da bir külfetimiz olmadı..Ne oluyor anlamıyorum..Dedim.

Müdürümüzün kızgınlığı adeta daha artmıştı;
-Çabuk talebeleri indir.Gezi izni yok…Mücavir alan dışına yapılacak gezi için VALİ ONAYI gerekir ..Böyle saçma sapan iş mi olur. Dedi.
Bu benim sonum olurdu.Okulda çocukların yüzüne bakamazdım..Mutlaka bu gezi yapılmalıydı.

-Hocam öğrenciler otobüse binmişler.Şimdi indirsek öğrencilere durumu nasıl açıklarız.. Fabrikadan randevu alındı. Bizi bekliyorlar.Otobüsleri veren kurum ne der..Sıkıntı olmaz MI? Müsaade edin gidelim..Döndüğümüzde suçum neyse gerekene katlanırım.Dedim.

Saadettin bey beni çok severdi. O söz aldı.
-Müdürüm olan olmuş..Gitsinler. Döndüklerinde gereğini yaparız.Geziyi iptal etmeyelim.Otobüsteki öğrencilerin coşkularına bir bakın…İndirdiğimizde sorun olur..Fabrikadan alınan randevu nedeni ile de zor durumda kalırız. Dedi.

Müdür çevresine baktı. Herhalde odada bulunanların da görüşlerinin aynı olduğunu görmüş olacak ki;

-Dönünce bana geleceksin.! Bu yaptığının hesabını o zaman soracağım..Çık dışarı..! Dedi.

Arkamdan Hikmet Bayram hocayı da görevlendirmiş, Niyazi beyle beraber otobüslerin yanına geldiler. Ben çok kötü durumdaydım.Otobüse bindim.Yola çıktık.Gezi sırasında.İki hocamız da benimle hiç konuşmadılar..

 Fabrika müdürü ve yardımcıları kapıda bekliyorlardı... Fabrika müdürü Niyazi Hocama;
-Okul Müdürünüz gelecekti, gelmedi mi. Dedi. Ondan önce ben hemen atıldım.
-Selamları var efendim.Toplantısı vardı gelemedi .. Dedim.

GEZİ MÜKEMMEL OLDU. FABRİKAYA İLK ZİYARETİ BİZ YAPMIŞIZ. FABRİKA MÜDÜRÜ VE SORUMLU KİŞİLER. NE YAPACAKLARINI BİLEMEDİLER...

Dönüş yolunda ayrı otobüse bindim.Hocalarımızla okulda karşılaştım.Suratlarındaki kızgınlık kalmamıştı.Sanki tebessümle  bakmışlardı.. Ama yine de benimle konuşmadılar.

Kalabalık dağılmış, ana binanın önünde arkadaşlarla konuşuyordum. Başıma gelecek felaketi unutmuştum. Nöbetçi öğrenci geldi. Müdür Beyin beni odasında beklediğini söyledi..

Odaya girerken Niyazi beyle Saadettin Bey çıkıyorlardı. Müdürümüz masasında oturuyordu. Korkarak masaya yaklaştım. Ne diyeceğimi unutmuştum. Başımı önüme eğdim. Öylece konuşmadan durdum. Müdür bey daha sakin ses tonuyla;

-Oğlum..! Sen farklı bir çocuksun..Ancak okulu bitirmen de çok zor olacak gibi görünüyor...Boyundan büyük işlere karışıyorsun.. Seni eşek sudan gelinceye kadar dövecektim. Sinirim geçti. Vazgeçtim..Bundan sonra her gün  gözüm üstünde olacak. Dedi.

Dışarı çıktım. Çok üzülmüştüm. Böylesine başarılı bir çalışmayı takdir eden de yok dedim. İş yapıyoruz kimseye kendimizi beğendiremiyoruz..Diye düşündüm.
Kantindeki arkadaşların coşkuyla beni alkışlamaları, üzüntümü unutturdu.  

Yıllar sonra 1800 mevcutlu bir lisenin müdürü iken bu hatıram aklıma geldi..Gerçekten MÜDÜRÜMÜZ BABA ADAMMIŞ olaya iyi tahammül etmiş..Acaba bana bir öğrenci böyle yapsaydı , aynı toleransı gösterebilir miydim.Diye düşünmüştüm.

Ben size boşuna mı ÖĞRETMEN OKULLARI BİR BAŞKAYDI deyip duruyorum. Hocalarımız mükemmel insanlardı. Ölenlere rahmet diliyorum..Sağ olanların hürmetle ellerinden öpüyorum…



28 Eylül 2014 Pazar

ÇATIDAKİ ÇOCUK




ÇATIDAKİ ÇOCUK

BOLU ERKEK İLKÖĞRETMEN Okulunda eskilerin tabiriyle “Leyli meccani “okudum. Yani parasız yatılı… Yatılı okullarımız; küçük yaşta Anadolu’nun muhtelif illerinden gelen çok sayıda öğrencinin kader birliği ettiği eğitim ocağıdır ….

Dünyayı yeni tanımaya başladığımız günlerde “ARKADAŞLIK” ne demek, bu eğitim kurumlarında öğrendik… Başımızdan geçenleri yazsak kitaplar almaz…

Okulun birinci sınıfında iken  okulumuz yemekhanesinde YANGIN  çıkmıştı ..Size o günü  anlatacağım…

Okulumuz;  İstanbul Ankara  E5 karayolu üzerinde, dersliklerin olduğu ana bina, yatakhane, yemek hane ve spor salonu vaziyet planı (U) harfi gibi dizilmişti.
Uzun kenarlardan birinde derslikler, diğerinde yemekhane ve kantin binası, tabanda da spor salonu ve yatakhane binasından oluşuyordu… Açık kısmı ise E 5 İstanbul yoluna bakıyordu…

Bina planlamasını şunun için yazdım..Pencereden bakarken yemekhaneyi doğrudan görürdük…Yemek saati yaklaştığında, içerdeki hazırlıkları seyrederdik…

Derse ilgimin az olduğu bir zamandı. Pencereden yemekhane ve okul bahçesine bakıyordum… O sırada yemekhanenin kuzey kısmında öğrenci kantinin bulunduğu çatıdan dumanların çıktığını gördüm…

-Öğretmenim okul yanıyor.. Diye bağırdım. Herkes pencerelere yığıldı.
O kargaşada sınıftan çıkıp…Yangın mahalline koştum..Ben de söndürülmesinde yardım etmek istiyordum.

Okulumuzun hizmetlileri, merdiven dayadılar. Elden ele kovalarla su taşımaya başladılar… Ben de o karışıklıkta merdivene tırmanarak çatıya çıktım. Çatıya yakın yerde, aşağıdan gelen kovaları, aşçı Mahmut amcayla birlikte yanmaya yeni başlayan bölgelere döküyorduk. Ancak ateşin hızlanmasına mani olamadık.

Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum.
Yangın arttı ..Çatı tamamen tutuştu..Bizim çabalarımızın pek faydası olmamıştı.
O arada siren seslerini duyduk.Geç te olsa Bolu itfaiyesi geldi..
Aceleyle hortumlar hazırlandı..Ekip ..Çatıya tazyikli su sıkmaya başladı.Kısa zamanda önlem aldılar.Ben de itfaiye erleri ile çatıdaydım. Onlara yardım ediyordum. Arkalarında zor zapt edilen hortumu tutmaya çalışıyordum.

Kısa zamanda ateş söndürüldü…MAHŞERİ KALABALIK OLUŞMUŞTU..
Çevreden dumanları görenler ve okulun öğrencileri okul bahçesinde  toplanmışlardı..Milli eğitim müdürü,vali yardımcısı, okul müdürümüz Galip Türkdoğan  ve öğretmenlerimiz dikkatle çatıya bakıyorlardı.
Elim yüzüm kömür karasına dönmüştü. Meraklı izleyenlerin bakışları altında, kömür olmuş keresteleri aşağıya atıyordum… Zemine bakarak düştüğü yeri de görmeye çalışıyordum.

Aşağıdakilerin,fedakarlığımı ve gayretimi takdir ettiklerini düşünüyordum..Daha çok kalas atmak için çabalıyordum..

Bu arada nasıl olduğunu bilmiyorum. İtfaiyeciler, yanımdaki okul personeli yoktu. Hepsi de aşağıya inmişlerdi .Ben için için yanan çatı kerestelerini atmaya devam ediyordum..

Mezunların çok iyi bildiği Baş muavin ZEKAİ AYDIN (KALAS) bey hocam,  aşağıdan bana el sallıyordu. Islık çalarak eliyle buraya at. İşareti yapıyordu, onun bulunduğu yerlere atmaya çalışıyordum…

Bolu Erkek Öğretmen Okulunda okuyup ta Zekai AYLDIN'IN (Kalas)'ın dayağını yemeden mezun olan öğrenciyi ne duydum, ne de gördüm. Uzun boylu, geniş yapılı, gür sesli bir öğretmendi. Yatakhanenin kapsında öksürdüğü ya da mırıldandığı zaman yatakhanenin her tarafında duyulur, kalkmayan öğrenciler elbiselerini kucaklarına alarak koşup tuvaletlerde ya da banyolarda giyinip koşarak yatakhaneyi terk ederlerdi. “Gel lan bok oğlu bok!” Dediği an, en az bir tokat vururdu. Zekai hoca, bu defa olabildiğince yüksek sesle;

-İn lan aşağı bok oğlu bok…!
Diye bağırdı.Şaşırdım.. Koca okulda öğrencilerden  bir tek ben ,çatıya çıkmış yangının söndürülmesine yardımcı oluyordum..Bu ne demekti.Olanca kalabalıkta bana bağırıyordu. Anlamadım..Onurumla oynuyordu.”Aferin “beklerken bana hakaret ediyordu…

-İniyorum hocam. Dedim.

Önüm kalabalığa doğru olduğu halde merdivenden inmeye başladım. Bir terslik vardı..50 metre ileri emniyet şeridi çekilmiş. Kalabalık bunun arkasına alınmıştı. Zekai bey binanın altında dururmuş inmemi bekliyordu. Yavaş inmeme sinirlenmiş olacak ki.

-Bana bak çocuk..!  Çabuk ol..Çabuuk in..Hayvan herif…Diye bağırdı.. Zekai Bey, çok sinirliydi…

“Maşallah oğlum. Fedakâr ve gayretli çocuksun. Yangının söndürülmesinde üstün gayretlerin oldu. teşekkür ederim”..demesini bekliyordum..

-Gel lan bok oğlu bok …! Diye bağırdı.  Aşağıya indiğimde ,attığı tekme tokadın hesabı yoktu..Yere yığıldım.

-Hocam ben yangın söndürdüm. Sen beni dövüyorsun. Dedim. Gücüme giden şey de Oradaki kalabalıkta bize bakanlar, benim dayak yememden hoşlanır gibiydiler… Hiç Hocaya dur diyen olmadı.

Zekai bey ,kulaklarımdan asılarak,beni emniyet şeridinin arkasına götürdü..Burada tekrar tokat atmaya başlayınca,olacak gibi değil dedim..Kaçtım..Uzaklaştım..Kalabalığın içinden geçerek  yatakhaneye gittim..

İşin aslı şuymuş.
Zemin kattaki kalorifer kazanları patlama noktasına geldiğinden itfaiyeciler ve görevliler aşağıya inmişler. Patlama riski nedeni ile halk binadan uzaklaştırılmış..Çatıda bir ben kalmışım..Aşağıdan ise bana “çabuk in ..!”Deniliyormuş..Ben de “buraya at..! buraya at..!” Anladığımdan yanık keresteleri, aşağıya Hocanın önüne atıyormuşum. Adamakıllı sinirlenmiş…

Yıllar sonra….
Zamanın Bolu Milli eğitim müdürü İlköğretim genel müdürü olmuştu..Ben de İlçe Milli eğitim müdürleri toplantısında onunla karşılaştım..Eskileri anlatırken kendimi tanıtabilmek için;

-Hocam siz Bolu’da milli eğitim müdürüydünüz..O yıllarda erkek öğretmende  yangın çıkmıştı, sizde oradaydınız,   dayak yiyen çatıdaki çocuk bendim .Dedim…Genel müdür esprili bir şekilde kulağımı tuttu ..

-Yüreğimizi ağzımıza getirmiştin..Dedi.O günü hatırlayarak devam etti.;

-Patlama olursa diye korkuyorduk. Sen de durmadan bize bakarak aşağıya bir şeyler atıyordun..Tehlikeden binaya kimse yaklaşamıyordu..Zekai hoca binanın altına giderek sana ulaştı .İnmeni sağladı..Emniyet şeridinden içeri getirdi..O gün  hepimiz çok  korkmuştuk..Şükür korkulan olmadı..Dedi.

Öğretmen okulu bana hayatı öğretti..Zorluklarının bana çok şey kazandırdığını biliyorum..

Nerede o eski okullar o eski öğretmenler Bu vesile ile geçtiğimiz yıllarda vefat eden ZEKAİ AYDIN BEY HOCAMI RAHMETLE ANIYORUM…


Çocuklar hatalarıyla büyüyorlar… 

24 Eylül 2014 Çarşamba

ARKANIZDA KİMSE YOK MU?


ARKANIZDA KİMSE YOK MU?

Arkası olan adam”lar. Vardır. Onların ukalâlıkları sizin de dikkatinizi çekmiştir. Bürokraside sıklıkla karşılaşırız… Dört kazı güdemeyecek bu adam kim diye sorarsınız. O filanca mebusun akrabası derler..

Liyakat esasına dayanan, istidat ve kabiliyeti nedeni ile görev almış KİMSELER gelir mi? Bilmem…

Boş verin…
Siz neyseniz sizi yönetecekler de o olacaktır..”Lâyık olduğunuz vech ile idare olunursunuz”…

Sultan Abdülhamit Han tebdili kıyafet halkın içine karışıp gezerken, zayıflıktan adeta iskelete çıkmış yaşlanmış bir eşek görür.

Sokaklarda mecalsiz bir halde dolaşırken, açlıktan konak kapısının ipini kemirmeye başlar. Eşeğin bu haline acır ve vezirine;

- Bu ne haldir vezirim, bu ülkede insanlar ile hayvanlarda huzur içinde yaşar bilirdik,''bunda bir iş var'' Diyerek, Sahibini bulun. Der.

Hayvancağızı görenler Sultanım yaşlandı iş göremez diye sahibi sokağa attı derler. Vezir hemen eşeğin sahibini buldurur.
Adamı orada bulunanların içinde azarlar ve Sultan Abdülhamit’in yanına getirir.

Sultan Abdülhamit han;

-Sen hiç Allah'tan kurmaz kuldan utanmaz mısın? Bu hayvan yıllarca işini gördü, şimdi yaşlandı iş göremez hale geldi sende sokağa attın ha, yazık yazık. Bu hayvana günde beş okka arpa yedirip tımarını yapacaksın ve üç ay sonra gelip bakacağım, kelleni alırım ona göre..Der.

Adamcağız korkusundan o günden sonra, kendi yemez içmez, eşeğe bakar, evinin başköşesinde barındırır.

Bu esaslı bakım sonunda hayvan kısa süre içinde semirir ve sahibi her yanına geldiğinde avazı çıktığı kadar anırır.

Eşek anırdıkça sahibi de mahzun mahzun şöyle der:

-Tabii, tabi böyle anırırsın, arkanda Sultan Abdülhamit Han var...

SİZ SİZ OLUN ANIRANIN ARKASINA BAKIN…!!!!!!!



18 Eylül 2014 Perşembe

ÇEKİLDİK İZZET-İ İKBAL İLE BAB-I HÜKÜMETTEN…

ÇEKİLDİK İZZET-İ İKBAL İLE BAB-I HÜKÜMETTEN…

Malum olduğu üzere bendeniz Balıkesir eğitim kademelerinde 25 yıl görev yaparak..Kendi arzumla emekli oldum..Daha sonra özel okul ve dershanelerde çalıştım…

Devlet hizmetinde milli eğitim müdürlüğü , okul müdürlüğü hizmetlerinde bulundum…25 yılın dolduğu günü akşam saatlerinde zamanın Milli eğitim müdürü dostumu telefonla aradım.. latife ile;

-Bu gece Milli eğitimde odanızı açabilir misiniz? Dedim.

Milli Eğitim müdürümüz, merak ve hayretle;

- Hayırdır İbrahimciğim..! Gece yarısı neden daireyi açalım. Bir sorun varsa dışarıda buluşabiliriz. Dedi.
Ben de ;

-Müdür beyim..! Bu gece saat 12 de devlet hizmetinde 25 yılımı dolduruyorum. Dedim…

Müdürümüz;
-Eee dolduysa ne olacak. Bunda ne problem var..Dedi.

-Müdürüm 25 yıl görev yaptım. Başı dik ve çok şeyi başarmış coşku içinde, gururla emek vermiş Okul müdürüyüm… Bugün 25 yılım doldu.
Bir saat bile devlete külfet olmak istemem..Onun için bu gece  tam saatinde emekli dilekçemi size vermek istiyorum…O makamın boşalmasını bekleyen kadro arayan insanlara da yer açmamız lazım..! Dedim….

Lafı uzatmayalım… Ertesi günü sabah saat 08 de müdür odasında müracaatımı yaptım…ÇEKİLDİM İZZET-İ İKBAL İLE BAB-I HÜKÜMETTEN” dedim. EMEKLİ  oldum..Özel sektörde hizmetime devam ettim….

Son günlerdeki “MÜDÜR ATAMALARI” KAOSUNU duyunca ne kadar isabetli karar verdiğimi anladım…

Başarı belgeleri, takdir ve üstün başarı belgeleri alan ben, en son yapılan okul müdürlerinin tasfiye edilmesini sağlayan yönetmelik doğrultusunda yetersiz görülüp, Sonra milli eğitimde 5 puan bile alamadan açığa düşmenin acısını kaldıramazdım….

Bu hatıramı anlattım..Çünkü son bir haftadır çok üzgünüm…

10 Haziran 2014 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren “Milli Eğitim Bakanlığı’na Bağlı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmesine İlişkin Yönetmelik” sonrasında Türkiye çapında bütün eğitim kurumlarında 4 yılı dolduran eğitim yöneticilerinin görevlerinin yerlerine yenilerinin atanması ile birlikte sona ereceği açıklanmıştı.

4 görev yılını dolduran okul müdürlerinin tamamı havuza alınarak neye göre yapıldığı belli olmayan bir değerlendirmeyle görevden alınmıştır.

60 puanı Milli Eğitim müdürlerinin verdiği değerlendirmede görevde kalmak için 75 puanı geçmek gerekiyordu. Çalıştığı okulda 4 yılını tamamlayarak havuza alınan 16 bin okul müdürü, değerlendirme sonuçlarına göre 75 puan barajının altında kalmıştır.

Böylece 7 bin okul müdürünün görevine son verilmiştir. Okul Müdürlerinden değerlendirme kriterleriyle ilgili belge istenmediği iddia edilmektedir. Kriterlerle ilgili belge olmaksızın değerlendirme yapılmıştır.

Balıkesir’de dört yıllık görev süresi dolan 326 okul müdüründen, performans değerlendirmesine göre 75 puan barajını aşan 153 okul müdürünün görevde kaldığını öğrendim… 173 arkadaşın müdürlük görevleri sona ermiş…

Birlikte görev yaptığımız çok sayıda dostum,arkadaşımın yeni uygulama nedeni ile okul müdürlüğü sona ermiş..Öğretmen olarak kurumlarında görevlendirilmiş..Çalışkanlığı ile sevilen sayılan ,ciddi yönetim tecrübesi olan çok sayıda yetenekli insan aniden sistem dışında kalmış…

Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin görevlendirilmelerine ilişkin yönetmelik gereği başarısız sayılan, arkadaşlarıma onların üzüntülerini kaygılarını paylaştığımı belirtmek istiyorum…

KİŞİLER GEÇİCİ, KURUMLAR KALICIDIR. BUGÜN VARIZ, YARIN YOKUZ.
Asıl olan, bu eşsiz vatana, yüce Bayrağımıza ve milletimize daima hizmettir.

Değerli arkadaşlarım üzülmesinler binlerce öğrencisi velisi ve çalışma arkadaşları ONLARI unutmayacak,her zaman güzel hizmetleri ile anılacaklar…..

Müdürlükten ayrılan sevgili arkadaşlarıma, bundan sonraki yaşamlarında sevdikleriyle sağlık ve esenlik içinde, güzel ve başarılı çalışmalar dilerim.


KURALSIZLIK….NORMSUZLUK

KURALSIZLIK….NORMSUZLUK

Kuralsızlık deyince, çevremdeki keşmekeşlik aklıma gelir. Kuralları ihlal edenlerin sayısı arttı… Normsuz plansız, insanlar çoğalıyor… Bana mı öyle geliyor gerçekten mi böyle bilemiyorum…
Trafik kurallarını ihlal edenler.Sözünde durmayanlar…Sabah kalktığında yapacağını söylediklerini yapamayanlar..
Velhasıl kuralsız normsuz insan sayısı artıyor…
Artan kuralsızların, zaman içinde toplumda yarattığı ağır tahribat hepimizin malumudur. Toplumdaki sıkıntının sebebi, tebanın, insani kalitesinin azalmasındandır… Disiplinli, sözünde duran, koyduğu kurala uyan insanların bağlı oldukları kurumlar, ülkeler diğerlerine göre çok daha başarılı olurlar…

Çocuklarımızın yetiştirilmesinde hassasiyet içinde olamaz isek,… maalesef ..!
Kuralsız insanlar bütün hayatı cehenneme çevirirler.

Günümüz dünyasında insanların en çok ızdırap çektikleri duygulardan birisi güvensizliktir. Bireysel çıkarın, bencilliğin olduğu şu dönemde tahtı sarsılan erdemlerden birisi güven duygusudur.Kuralsızlık kendiliğinden GÜVEN duygusunu aşındırıyor..

İnsan verdiği sözlere uyduğu ölçüde insan olarak büyür ve yücelir. Sözlerini unutup, yerine getirmediği derecede de alçalır ve küçülür.
Malum eğitimci gözüyle değerlendiriyorum..Yazıda esas amaçladığım şey ÇOCUKLARIMIZIN YETİŞTİRİLMESİNDE yapılan HATALARI bir kerede bu açıdan ele almak istedim…

KURALSIZ AİLELER ÇOCUKLARA NASIL ZARAR VERİYOR?
Çoğu ailede çocuğun her istediği yapılıyor. Çocuğun davranışlarını belirleyecek kurallar ve sınırlar koyulmuyor. Kurallar olmayınca da aileler duruma göre karar veriyor. 

Çocuk, aynı isteğine farklı zamanlarda farklı tepkiler alabiliyor. Bazen evet olan şey, bazen hayır oluyor. Tabii çocuk da” HAYIR’I, EVET’E “dönüştürmeyi öğreniyor.

Böyle bir ailede yetişen çocuğun, hayatta başarılı olması da zorlaşıyor.Peki, kuralların net olmadığı bir evde, çocuk neden başarılı olamıyor?

Stanford Üniversitesi’nden Prof. Walter Mischel bir grup çocuğu tek tek bir odaya alıp, masalarının üstüne bir lokum koyuyor ve şöyle diyor:
  “Ben şimdi dışarı çıkıyorum. Bu lokumu yemek istersen, yiyebilirsin. Ama ben dönünceye kadar bu lokumu yemezsen, sana bir lokum daha vereceğim.”

Araştırmacı bakıyor ki çocukların yaklaşık %70’i bekleyememiş ve lokumu yemiş. Araştırmanın burası çok da ilginç değil. Yıllar sonra, Mischel bu kişileri buluyor ve hayatlarını inceliyor ve çok ilginç bir şey keşfediyor.

O gün lokumu yemeyenler, okullarında ve işlerinde çok daha başarılı olmuş.

EVDEKİ KURALLAR VE BAŞARI
Rochester Üniversitesi’nden araştırmacı Celeste Kidd, aynı lokum deneyini yapıyor. Ama bir farkla;
Deneyden önce çocukların bir resim çizmesini istiyor ve bir kural söylüyor.
-Resim çizenler, bir tane boya kutusu kazanacak.
Bütün çocuklar çiziyor. Ama bazı çocuklara söz verdiği gibi boya kutusu vermiyor. Yani, kuralı ihlal ediyor.
Daha sonra tüm çocuklara lokum deneyini yapıyor. Sizce kuralın uygulandığı grup mu, yoksa uygulanmadığı grup mu daha çok beklemiştir?

Tahmin edildiği gibi, kuralın uygulandığı grup ortalama 12 dakika beklerken, diğer grup sadece 3 dakika bekliyor.
Neden?
Çünkü bir defa kural uygulanmadığı zaman çocuk kendine diyor ki ;“Ya bu sefer de uygulanmazsa, ben boşuna beklemiş olurum. Ben en iyisi risk almayayım. Elimdeki lokumu yiyeyim.”

Kuralsız ortamlar güveni zedeliyor. Tahmin edilemeyen bir ortam yaratıyor. Çocuk, ne, ne zaman olacak kestiremiyor.
Aslında otokontrol bir kas gibi. Kullanıldıkça gelişiyor. Güvensiz ve tahmin edilemeyen ortamlarda çocuk geleceği düşünemiyor. Çünkü söz verilen şey gelmeyebilir. Bu durumda çocuk da gelecekle değil, o anla ilgileniyor.

Sürekli o anla ilgilenen çocuk otokontrol becerisini kullanmıyor ve dolayısıyla geliştiremiyor. Dürtüsel davranıyor.

Kısacası, kuralsız ortamlar, belirsizlik ve güvensizlik yaratıyor.

Bu durumda çocuk da geleceğe güvenemiyor. Sadece o anla ilgileniyor. O anla ilgilenen çocukta da otokontrol gelişmiyor. Otokontrol olmayınca da başarı da gelmiyor.

ÖĞRETMENLERİMİZ, ANNELER BABALAR……!

Çocuklarınızı bilgi deposu haline getirmek yerine “İNSAN OLAMALARI”İÇİN ÇABA HARCAYINIZ.

DERS BAŞLADI..! EĞİTİM DE BAŞLAYACAK MI?




DERS BAŞLADI..! EĞİTİM DE BAŞLAYACAK MI?

Üç aylık yaz tatili ardından 16 milyon 400 bin öğrenci ve 873 bin öğretmen için yeni eğitim öğretim yılı 15 Eylül pazartesi günü başladı.Geçen hafta okula erken giden gruplar bu arada okulu tanımış oldular..

Bazı ülkelerin nüfusundan çok fazla sayıda öğrencimiz var. Eğitim- öğretimlerinde samimi olabilsek bu sayıda bir potansiyelin varlığı, ülkemizin geleceği için çok umut verici bir enerjidir…
DERS ZİLİ ÇALDI..! Eğitim başladı mı.? Yoksa hazırlıklar devam mı ediyor..Dersler boş geçiyor mu?

Vakit kıymetli, her dakika altın değerindedir.Çocuklarımızın eğitimlerinde zamanı verimli kullanmalıyız…

Sevgili öğretmenlerim..! Okul yöneticileri..!Ve dahi mesuliyeti olan herkes..!
TÜRKİYENİN GELECEĞİ SİZE TESLİM EDİLDİ.

Ders zili çaldı..Sınıfta önünüze oturdular. Çocuklarımız nasıl isterseniz öyle şekillenecekler.
Siz onları çok severseniz, gözlerinin içine bakarak konuşursanız, sizi anlayacaklardır. Sözlerinizden çok, davranışlarınız ve beden diliniz etkili olacaktır.
Yıllardır çocuğunu görmeyen anne ve babanın çocuklarını karşılamasındaki hasret ve sevinçle öğrencilerinizi karşılayın, kusurlarını ve hatalarını hoşgörün.

ONLAR SİZİN ŞEKİLLENDİRECEĞİNİZ HAMURDUR.
Sevgili yöneticilerim. Sabah içtimasındaki kılık kıyafet ikazlarınızı yaparken çocukları geldiklerine pişman etmeyiniz.
Sabah hangi halde kalktılar acaba.! “kural ve yönetmeliklere”, uygun olmayan kılık ve kıyafetin mutlaka bir sebebi vardır. Öksüz ve yetim olmaları, annenin hasta olması, evdeki aile içi kavgalar… Bir sürü sebep olabilir. Okula gelmişler ya yetmez mi?

Anaokuluna güle oynaya gelen çocuklarımız, Liseyi bitirirken bıkmış, kaçmak isteyen hayattan, aileden nefret eden, kendisi ve çevresi ile kavgalı hale gelmektedir.

Bu süreçte ne oluyor da, bu denli severek gelinen okul, sonrasında öğrencinin nefretine sebep oluyor.
Temizlik görevlisinden, Milli Eğitim müdürüne kadar sorumlu herkes bu gerçeği sorgulayarak OKULUN SEVİMLİ HALE GETİRİLMESİ İÇİN VELİLERLE ELELE VERMELİDİR.

Okullardan ve eğitim sisteminden ilk beklentimiz bize kendi kişiliğimizi fark etmek konusunda ışık tutması ve yol göstermesidir.
Hayatımızın 16-17 yılını okullarda geçirip kişiliğimiz hakkında bilgi sahibi olmuyorsak eğitim sistemi önemli bir noktayı göz ardı etmiş demektir. 

Okullardan ikinci beklentimiz ise eğitim ve öğretim faaliyetlerini bizim kişilik özelliklerimizi göz önüne alarak planlamasıdır.
Müfredatlar, ders işlenişleri ve ödevler kişiliklere göre farklılık gösterebilmelidir. Hareketli, tez canlı, yerinde duramayan bir çocuğa tarih anlatmakla, sessiz, dinlemeyi seven bir çocuğa tarih anlatmak farklı olmalıdır. Bu iki çocuğa verilen ev ödevleri, onların bilgilerini ölçecek sınavlar yine farklı olmalı değil midir? Her öğrenciye özel bir program ödev geliştirmeyiz belki ama en azından birkaç gruplama yapıp daha fazla kişiliği kapsayabiliriz.  

İnsan yavrusu dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren, bilinçsiz de olsa etrafını tanıma arzusu içindedir. Zamanla bu istek bilinçli bir öğrenme faaliyetine dönüşür. İlk bilgileri ailesinden edinmeye çalışır. Burada öğretmen konumunda anne-baba ya da aile büyükleridir. Büyüdükçe ihtiyacı olan yeni bilgi ve becerileri sistemli, planlı ve programlı bir şekilde öğrenme gereği ortaya çıkar. Bu durumda bireye ihtiyacı olan bu bilgileri planlı ve programlı bir şekilde verecek birilerinin rehberliğine gerek vardır.

İşte öğretmen, bireylere öğrenmesi gereken bilgileri planlı, programlı bir şekilde, belli bir ortamda, belirli araç-gereçlerle öğreten kişi olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanlığın varoluşundan günümüze kadar olduğu gibi bundan sonrada en çok ihtiyaç duyulan kariyer mesleği ÖĞRETMENLİK olacaktır.

EĞİTİMCİNİN İNSANLARI SEVMESİ YETERLİ DEĞİLDİR, İNSAN ÜSTÜNLÜKLERİNİ DE DOĞRU OLARAK ANLAMASINI İDEAL EDİNMELİDİR.

İdealist bir öğretmenin asıl işlevi de gençlerin akıl gelişimlerine yardımcı olmaktır.
İdealsiz öğretmen ise en yetenekli öğrencilerini geri zekâlı yapar.
İdeal sahibi öğretmen öğrencilerini yetiştirirken yönünü eğitim teorisinden, yöntemini sürekli araştırmalardan almak zorundadır.

Çünkü öğretmen;
Araştırma sonuçlarına dayanılarak geliştirilen eğitim politika ve teorisini uygulamaya koyan, uygulama sonuçları ile bir teoriyi etkileyen, eğitimde uzmanlık çalışmalarından ve araştırmalarından yararlanan, fakat aynı zamanda bu çalışmalara katkı sağlayan en önemli kişidir.
Milletlerin ruh ve karakterini şekillendirmede etkin rol oynayan öğretmenlerin bu işlevlerini yerine getirebilmesinde onların üretkenliğinin önemli bir etkisi vardır.
Bu işlevini layıkıyla yerine getiren öğretmenler için; bütün bir toplum onların eseridir denilebilir.

SORUMLULUK TAŞIYANLAR, TALİMAT VERENLER, talimat alanlar, uygulayanlar, uygulamayı denetleyenler..!UNUTMAYALIM Kİ …..! 

EĞİTİM ÖĞRETİM ME BAŞLAYAN 16 milyon 400 bin ÖĞRENCİ BİZİM GELECEĞİMİZDİR…Siz neyseniz öğrencileriniz de öyle olacaktır….

12 Haziran 2014 Perşembe




SINAVA GİRECEK GENÇLER VE AİLELERİNE TAVSİYELER
14-15 ile 21-22 Haziran tarihlerinde yapılacak 2014 Lisans Yerleştirme Sınavlarında, çocuklarımız ter dökecek.
Yıllarını çocukların eğitiminde geçiren biri olarak , başlayacak sınav periyodu için yazı yazmayı görev bildim..Belki bir kişi görür ve dikkat çektiğimiz şeylerin bir tanesi ona fayda verir diye düşünüyorum.
ANNE VE BABALAR İÇİN TAVSİYELERİMİZ:
Hepinizin gözlemlediğine inandığım bir gerçeklik var.
SINAVA ÖĞRENCİ DEĞİL, SANKİ VELİSİ GİRİYOR…
Asıl kaygı velilerimizdedir.Onlardaki stres ve endişe çocuğa doğrudan etki ediyor..

Çocuğunuza,
Sen bir çalışma içindesin ve biz bu süreçte neye ihtiyacın olursa seni desteklemek adına yanındayız. Bu sınav ve başarılı olmak geleceğin için önemli, biz de senin başarılı olmanı isteriz. Ama unutma ki, her zaman için ikinci bir yol vardır. Hayatının güzel olması için biz elimizden geleni yapmaya hazırız. Sen elinden geleni yap yeter
Demek bazen her şeyi çözebilir.
Anne babaların tüm iyi niyetlerine rağmen tekrar tekrar yaptıkları hatalar var. Kaygılarını çocuklarına yansıtıyorlar.
Kurdukları HATALI CÜMLELERİ sizinle tekrar paylaşayım.
“Kuzenin hiç dershaneye gitmeden başarılı oldu. Sen istesen ondan bile iyi olursun”,
“Arkadaşların kaç almış, sınıfta en iyi not kaç?”,
“Ben senin zamanındayken böyle fırsatlarım olsaydı nasıl başarılı olurdum bir bilsen”
“Neden 100 alamadın da 95 aldın?”,
“İstersen dereceye bile girersin”,
 “Bu sene kesin kazanman lazım”
“Sen çok zeki bir çocuksun ve biz başarılı olacağına eminiz”,
“Biz sana güveniyoruz, istediğin takdirde alamayacağın derece yoktur”
LÜTFEN ..!BU CÜMLELERİ ÇOCUĞUNUZA SÖYLEMEYİNİZ..1
Onun başarısını engelleyen ve kronik hale gelen kaygı ve dikkat problemleri gözlemliyorsanız bir uzmandan destek almak gerekebiliyor. Çocuğunuzla sadece dersleri ile ilgili sohbet etmeyin. Onunla birebir ilişki kurun ve birlikte sosyalleşin. En ufak molada bile sonrasında hemen çalışmaya geri dönmesi gerektiği mesajı vermekten kaçının. Ona mutluluğu ve sağlığının her şeyden önemli olduğunu ve başarısız bile olsa onun yanında olacağınızı hissettirin
SINAVA GİRECEK ÇOCUKLARIMIZ İÇİN TAVSİYELERİM:
Uzun süredir,ciddi hazırlık içinde geçirilen sınava hazırlık dönemi tamamladı.Şimdi bildiklerimizin tespit edileceği zaman geldi.Bildiği halde ,çalıştığı halde yöntem yanlışlığından hata yapılırsa ne kadar üzücü olur.Bir yıl daha ertelenecek umutlar için, 365 gün daha çalışmak zorunda kalırız.İşte o sebeple sınavı önemseyelim.Basit bulsanız bile bu akşamdan itibaren evraklarımızı sınava giriş yerlerimizi mutlaka tekrar gözden geçirelim..
Lütfen dikkat…! Unutmayınız..!
Adayların sınava girebilmeleri için Sınava Giriş Belgesinden başka fotoğraflı ve onaylı özel kimlik belgelerini de yanlarında bulundurmaları zorunludur. Nüfus cüzdanında soğuk damga basılı olmalı, adayın güncel bir fotoğrafı ve T.C. Kimlik Numarası bulunmalı, pasaportun süresi geçerli olmalıdır. Üzerinde soğuk damga, güncel bir fotoğraf veya T.C. Kimlik Numarası bulunmayan nüfus cüzdanları ile geçerlilik süresi bitmiş pasaport kabul edilmeyecektir. Bu belgelerini eksiksiz olarak yanında bulundurmayan bir aday mazereti ne olursa olsun sınava alınmayacak; sınava alınsa bile sınavı geçersiz sayılacaktır.
Sınavlarda sonuca etki eden önemli süreçlerden birisi de adayın sınav öncesi moral durumudur.
Sınavlara moral - motivasyon olarak hazırlanırken sınava yüklenen anlam gözden geçirmeleri ve sınavların hayatın bir basamağı olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Psikolojik süreç içinde bireyden beklenen kendinde var olan potansiyeli gerçekleştirmesidir. Aday elinden geldiği performansı gerçekleştirdiğine inandığı takdirde psikolojik açıdan rahatlayacaktır.
ARTIK SAKİN OLMA ZAMANI,
Zihni zorlayacak etkinliklere son verilmelidir. Adaylar ağır bedensel hareket gerektiren sporlardan kaçınmalıdırlar. Gece rahat uyuyabilmek için sınavdan önce sabah erken kalkınmasında fayda var. Adayların o gün için diğer günlerden farklı beslenme veya dinlenme gibi etkinlikler, normal akışı etkileyeceğinden dolayı dikkatli olmaları gerekir. Akşam her zamanki saatinde dinlenmeye çekilmelidir. Yatmadan önce gerekli belgeler bir çantaya koyarak kontrol edilmelidir.
Sınava girecek adayları ve ailelerini endişelendiren farklı bir durum ise adayların sınava bir gün kala uyuyamamalarıdır.
Bu durumla karşılaşan aileler kaygılanmaktadır. Ailelerin bu durumu öğrencileri de etkilemekledir. Ailenin veya adayın bilmesi gereken ise bu sürecin normal olduğudur. Bu durumda adayın kendini uyuması için fazla zorlamaması, imkânı varsa bir duş alarak veya sevdiği bir etkinlik yaparak süreci geçirmesi gerekir.

Sınav sabahı:
Sınavdan 2,5-3 saat önce kalkılmalıdır. Sabah mutlaka kahvaltı yapılmalıdır. Kahvaltının sulu yiyecekler çok enerji veren olmasına dikkat edilmeli, yapay beslenme yerine doğal olanı tercih edilmelidir. Uzmanların tavsiyesi kahvaltıda ceviz, kuru üzüm gibi beyin için takviye niteliğinde yiyecekler bulunmasıdır. Sınav olacak yere çok erken değil, 1 saat kala orada olmak yeterlidir. Evden çıkmadan önce son kez sınav belgeleri kontrol edilmeli, cep telefonu, kol saati, kolye, küpe vb. takılar evde bırakılmalıdır.

Sınava giderken rahat giysi seçilmelidir.
Adaylar sınavda dikkat dağıtacak veya rahatsız edecek her şeyden mümkün olduğunca kaçınmalıdır. Terleme veya üşüme sınava odaklanmayı zorlaştırır. Bu yüzden adayların sınav olacağı ortama uygun biçimde giyinmeleri önemlidir. Mümkün olduğunca rahat olacakları giysileri ve ayakkabıları tercih edilmelidir.

Sınavların sıralama işlevi var.
Sınavda zor sorular olabilir ama bu bütün soruların zor olduğu anlamına gelmez. Moral bozulmadan sınava devam edilmelidir. Unutmamak gerekir ki, sınavın sıralama işlevi var. Dikkat dağıldığında ve soruyu anlaşılmadığı hissedildiğinde soruyla inatlaşmadan bir sonraki soruya yönelmek gerekir.



İsabet ve hız arasında denge kurulmalıdır.
Sınav başladıktan birkaç saniye içinde sınav sayfalarını hızla gözden geçirmede fayda var. Yapılacak böyle bir işlem, testin yapısı ve sorulardaki değişiklikleri kavramaya karşı hazır olmayı sağlayacaktır.

Uzun metinlerin altı çizilerek okunmalıdır.
 Uzun paragraf sorularında adayların anlama gücünü iyi kullanmaları ve dikkatlerinin dağılmaması için bazı kavramların altını çizerek okumaları önem taşıyor. Çünkü bu sorularda en fazla hata sorunun yanlış anlaşılmasından kaynaklanmaktadır.

Sorunun mantığını kavramak gerekir.
Puan getirici çalışmalar ancak soruları dikkatli okumak ev doğru çözmekle mümkün olur. Adaylar sorulara kendi mantıklarına göre değil, sorunun mantığına göre yaklaşmaları gerekir. Yani sorularla inatlaşılmamalıdır.

Kodlamayı grup halinde yapmak, kaydırma riskini azaltır.
En uygun kodlama stratejisi kodlamanın grup halinde yapılmasıdır. Her soru için soru kitapçığından cevap kâğıdına, cevap kâğıdından soru kitapçığına gidip gelmek hem ciddi bir zaman kaybı hem de dikkat yoğunlaşmasını engelleyen bir durumdur. Kodlama süreleri zihninizi dinlendirmek için kullanacağınız bir dinlenme aralığı olarak da kullanılabilir.

ÖĞRENCİLERE BAŞARI, ANNE VE BABALARINA HOŞGÖRÜ VE TAHAMMÜL DİLERİM.