28 Eylül 2014 Pazar

ÇATIDAKİ ÇOCUK




ÇATIDAKİ ÇOCUK

BOLU ERKEK İLKÖĞRETMEN Okulunda eskilerin tabiriyle “Leyli meccani “okudum. Yani parasız yatılı… Yatılı okullarımız; küçük yaşta Anadolu’nun muhtelif illerinden gelen çok sayıda öğrencinin kader birliği ettiği eğitim ocağıdır ….

Dünyayı yeni tanımaya başladığımız günlerde “ARKADAŞLIK” ne demek, bu eğitim kurumlarında öğrendik… Başımızdan geçenleri yazsak kitaplar almaz…

Okulun birinci sınıfında iken  okulumuz yemekhanesinde YANGIN  çıkmıştı ..Size o günü  anlatacağım…

Okulumuz;  İstanbul Ankara  E5 karayolu üzerinde, dersliklerin olduğu ana bina, yatakhane, yemek hane ve spor salonu vaziyet planı (U) harfi gibi dizilmişti.
Uzun kenarlardan birinde derslikler, diğerinde yemekhane ve kantin binası, tabanda da spor salonu ve yatakhane binasından oluşuyordu… Açık kısmı ise E 5 İstanbul yoluna bakıyordu…

Bina planlamasını şunun için yazdım..Pencereden bakarken yemekhaneyi doğrudan görürdük…Yemek saati yaklaştığında, içerdeki hazırlıkları seyrederdik…

Derse ilgimin az olduğu bir zamandı. Pencereden yemekhane ve okul bahçesine bakıyordum… O sırada yemekhanenin kuzey kısmında öğrenci kantinin bulunduğu çatıdan dumanların çıktığını gördüm…

-Öğretmenim okul yanıyor.. Diye bağırdım. Herkes pencerelere yığıldı.
O kargaşada sınıftan çıkıp…Yangın mahalline koştum..Ben de söndürülmesinde yardım etmek istiyordum.

Okulumuzun hizmetlileri, merdiven dayadılar. Elden ele kovalarla su taşımaya başladılar… Ben de o karışıklıkta merdivene tırmanarak çatıya çıktım. Çatıya yakın yerde, aşağıdan gelen kovaları, aşçı Mahmut amcayla birlikte yanmaya yeni başlayan bölgelere döküyorduk. Ancak ateşin hızlanmasına mani olamadık.

Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum.
Yangın arttı ..Çatı tamamen tutuştu..Bizim çabalarımızın pek faydası olmamıştı.
O arada siren seslerini duyduk.Geç te olsa Bolu itfaiyesi geldi..
Aceleyle hortumlar hazırlandı..Ekip ..Çatıya tazyikli su sıkmaya başladı.Kısa zamanda önlem aldılar.Ben de itfaiye erleri ile çatıdaydım. Onlara yardım ediyordum. Arkalarında zor zapt edilen hortumu tutmaya çalışıyordum.

Kısa zamanda ateş söndürüldü…MAHŞERİ KALABALIK OLUŞMUŞTU..
Çevreden dumanları görenler ve okulun öğrencileri okul bahçesinde  toplanmışlardı..Milli eğitim müdürü,vali yardımcısı, okul müdürümüz Galip Türkdoğan  ve öğretmenlerimiz dikkatle çatıya bakıyorlardı.
Elim yüzüm kömür karasına dönmüştü. Meraklı izleyenlerin bakışları altında, kömür olmuş keresteleri aşağıya atıyordum… Zemine bakarak düştüğü yeri de görmeye çalışıyordum.

Aşağıdakilerin,fedakarlığımı ve gayretimi takdir ettiklerini düşünüyordum..Daha çok kalas atmak için çabalıyordum..

Bu arada nasıl olduğunu bilmiyorum. İtfaiyeciler, yanımdaki okul personeli yoktu. Hepsi de aşağıya inmişlerdi .Ben için için yanan çatı kerestelerini atmaya devam ediyordum..

Mezunların çok iyi bildiği Baş muavin ZEKAİ AYDIN (KALAS) bey hocam,  aşağıdan bana el sallıyordu. Islık çalarak eliyle buraya at. İşareti yapıyordu, onun bulunduğu yerlere atmaya çalışıyordum…

Bolu Erkek Öğretmen Okulunda okuyup ta Zekai AYLDIN'IN (Kalas)'ın dayağını yemeden mezun olan öğrenciyi ne duydum, ne de gördüm. Uzun boylu, geniş yapılı, gür sesli bir öğretmendi. Yatakhanenin kapsında öksürdüğü ya da mırıldandığı zaman yatakhanenin her tarafında duyulur, kalkmayan öğrenciler elbiselerini kucaklarına alarak koşup tuvaletlerde ya da banyolarda giyinip koşarak yatakhaneyi terk ederlerdi. “Gel lan bok oğlu bok!” Dediği an, en az bir tokat vururdu. Zekai hoca, bu defa olabildiğince yüksek sesle;

-İn lan aşağı bok oğlu bok…!
Diye bağırdı.Şaşırdım.. Koca okulda öğrencilerden  bir tek ben ,çatıya çıkmış yangının söndürülmesine yardımcı oluyordum..Bu ne demekti.Olanca kalabalıkta bana bağırıyordu. Anlamadım..Onurumla oynuyordu.”Aferin “beklerken bana hakaret ediyordu…

-İniyorum hocam. Dedim.

Önüm kalabalığa doğru olduğu halde merdivenden inmeye başladım. Bir terslik vardı..50 metre ileri emniyet şeridi çekilmiş. Kalabalık bunun arkasına alınmıştı. Zekai bey binanın altında dururmuş inmemi bekliyordu. Yavaş inmeme sinirlenmiş olacak ki.

-Bana bak çocuk..!  Çabuk ol..Çabuuk in..Hayvan herif…Diye bağırdı.. Zekai Bey, çok sinirliydi…

“Maşallah oğlum. Fedakâr ve gayretli çocuksun. Yangının söndürülmesinde üstün gayretlerin oldu. teşekkür ederim”..demesini bekliyordum..

-Gel lan bok oğlu bok …! Diye bağırdı.  Aşağıya indiğimde ,attığı tekme tokadın hesabı yoktu..Yere yığıldım.

-Hocam ben yangın söndürdüm. Sen beni dövüyorsun. Dedim. Gücüme giden şey de Oradaki kalabalıkta bize bakanlar, benim dayak yememden hoşlanır gibiydiler… Hiç Hocaya dur diyen olmadı.

Zekai bey ,kulaklarımdan asılarak,beni emniyet şeridinin arkasına götürdü..Burada tekrar tokat atmaya başlayınca,olacak gibi değil dedim..Kaçtım..Uzaklaştım..Kalabalığın içinden geçerek  yatakhaneye gittim..

İşin aslı şuymuş.
Zemin kattaki kalorifer kazanları patlama noktasına geldiğinden itfaiyeciler ve görevliler aşağıya inmişler. Patlama riski nedeni ile halk binadan uzaklaştırılmış..Çatıda bir ben kalmışım..Aşağıdan ise bana “çabuk in ..!”Deniliyormuş..Ben de “buraya at..! buraya at..!” Anladığımdan yanık keresteleri, aşağıya Hocanın önüne atıyormuşum. Adamakıllı sinirlenmiş…

Yıllar sonra….
Zamanın Bolu Milli eğitim müdürü İlköğretim genel müdürü olmuştu..Ben de İlçe Milli eğitim müdürleri toplantısında onunla karşılaştım..Eskileri anlatırken kendimi tanıtabilmek için;

-Hocam siz Bolu’da milli eğitim müdürüydünüz..O yıllarda erkek öğretmende  yangın çıkmıştı, sizde oradaydınız,   dayak yiyen çatıdaki çocuk bendim .Dedim…Genel müdür esprili bir şekilde kulağımı tuttu ..

-Yüreğimizi ağzımıza getirmiştin..Dedi.O günü hatırlayarak devam etti.;

-Patlama olursa diye korkuyorduk. Sen de durmadan bize bakarak aşağıya bir şeyler atıyordun..Tehlikeden binaya kimse yaklaşamıyordu..Zekai hoca binanın altına giderek sana ulaştı .İnmeni sağladı..Emniyet şeridinden içeri getirdi..O gün  hepimiz çok  korkmuştuk..Şükür korkulan olmadı..Dedi.

Öğretmen okulu bana hayatı öğretti..Zorluklarının bana çok şey kazandırdığını biliyorum..

Nerede o eski okullar o eski öğretmenler Bu vesile ile geçtiğimiz yıllarda vefat eden ZEKAİ AYDIN BEY HOCAMI RAHMETLE ANIYORUM…


Çocuklar hatalarıyla büyüyorlar… 

24 Eylül 2014 Çarşamba

ARKANIZDA KİMSE YOK MU?


ARKANIZDA KİMSE YOK MU?

Arkası olan adam”lar. Vardır. Onların ukalâlıkları sizin de dikkatinizi çekmiştir. Bürokraside sıklıkla karşılaşırız… Dört kazı güdemeyecek bu adam kim diye sorarsınız. O filanca mebusun akrabası derler..

Liyakat esasına dayanan, istidat ve kabiliyeti nedeni ile görev almış KİMSELER gelir mi? Bilmem…

Boş verin…
Siz neyseniz sizi yönetecekler de o olacaktır..”Lâyık olduğunuz vech ile idare olunursunuz”…

Sultan Abdülhamit Han tebdili kıyafet halkın içine karışıp gezerken, zayıflıktan adeta iskelete çıkmış yaşlanmış bir eşek görür.

Sokaklarda mecalsiz bir halde dolaşırken, açlıktan konak kapısının ipini kemirmeye başlar. Eşeğin bu haline acır ve vezirine;

- Bu ne haldir vezirim, bu ülkede insanlar ile hayvanlarda huzur içinde yaşar bilirdik,''bunda bir iş var'' Diyerek, Sahibini bulun. Der.

Hayvancağızı görenler Sultanım yaşlandı iş göremez diye sahibi sokağa attı derler. Vezir hemen eşeğin sahibini buldurur.
Adamı orada bulunanların içinde azarlar ve Sultan Abdülhamit’in yanına getirir.

Sultan Abdülhamit han;

-Sen hiç Allah'tan kurmaz kuldan utanmaz mısın? Bu hayvan yıllarca işini gördü, şimdi yaşlandı iş göremez hale geldi sende sokağa attın ha, yazık yazık. Bu hayvana günde beş okka arpa yedirip tımarını yapacaksın ve üç ay sonra gelip bakacağım, kelleni alırım ona göre..Der.

Adamcağız korkusundan o günden sonra, kendi yemez içmez, eşeğe bakar, evinin başköşesinde barındırır.

Bu esaslı bakım sonunda hayvan kısa süre içinde semirir ve sahibi her yanına geldiğinde avazı çıktığı kadar anırır.

Eşek anırdıkça sahibi de mahzun mahzun şöyle der:

-Tabii, tabi böyle anırırsın, arkanda Sultan Abdülhamit Han var...

SİZ SİZ OLUN ANIRANIN ARKASINA BAKIN…!!!!!!!



18 Eylül 2014 Perşembe

ÇEKİLDİK İZZET-İ İKBAL İLE BAB-I HÜKÜMETTEN…

ÇEKİLDİK İZZET-İ İKBAL İLE BAB-I HÜKÜMETTEN…

Malum olduğu üzere bendeniz Balıkesir eğitim kademelerinde 25 yıl görev yaparak..Kendi arzumla emekli oldum..Daha sonra özel okul ve dershanelerde çalıştım…

Devlet hizmetinde milli eğitim müdürlüğü , okul müdürlüğü hizmetlerinde bulundum…25 yılın dolduğu günü akşam saatlerinde zamanın Milli eğitim müdürü dostumu telefonla aradım.. latife ile;

-Bu gece Milli eğitimde odanızı açabilir misiniz? Dedim.

Milli Eğitim müdürümüz, merak ve hayretle;

- Hayırdır İbrahimciğim..! Gece yarısı neden daireyi açalım. Bir sorun varsa dışarıda buluşabiliriz. Dedi.
Ben de ;

-Müdür beyim..! Bu gece saat 12 de devlet hizmetinde 25 yılımı dolduruyorum. Dedim…

Müdürümüz;
-Eee dolduysa ne olacak. Bunda ne problem var..Dedi.

-Müdürüm 25 yıl görev yaptım. Başı dik ve çok şeyi başarmış coşku içinde, gururla emek vermiş Okul müdürüyüm… Bugün 25 yılım doldu.
Bir saat bile devlete külfet olmak istemem..Onun için bu gece  tam saatinde emekli dilekçemi size vermek istiyorum…O makamın boşalmasını bekleyen kadro arayan insanlara da yer açmamız lazım..! Dedim….

Lafı uzatmayalım… Ertesi günü sabah saat 08 de müdür odasında müracaatımı yaptım…ÇEKİLDİM İZZET-İ İKBAL İLE BAB-I HÜKÜMETTEN” dedim. EMEKLİ  oldum..Özel sektörde hizmetime devam ettim….

Son günlerdeki “MÜDÜR ATAMALARI” KAOSUNU duyunca ne kadar isabetli karar verdiğimi anladım…

Başarı belgeleri, takdir ve üstün başarı belgeleri alan ben, en son yapılan okul müdürlerinin tasfiye edilmesini sağlayan yönetmelik doğrultusunda yetersiz görülüp, Sonra milli eğitimde 5 puan bile alamadan açığa düşmenin acısını kaldıramazdım….

Bu hatıramı anlattım..Çünkü son bir haftadır çok üzgünüm…

10 Haziran 2014 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren “Milli Eğitim Bakanlığı’na Bağlı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmesine İlişkin Yönetmelik” sonrasında Türkiye çapında bütün eğitim kurumlarında 4 yılı dolduran eğitim yöneticilerinin görevlerinin yerlerine yenilerinin atanması ile birlikte sona ereceği açıklanmıştı.

4 görev yılını dolduran okul müdürlerinin tamamı havuza alınarak neye göre yapıldığı belli olmayan bir değerlendirmeyle görevden alınmıştır.

60 puanı Milli Eğitim müdürlerinin verdiği değerlendirmede görevde kalmak için 75 puanı geçmek gerekiyordu. Çalıştığı okulda 4 yılını tamamlayarak havuza alınan 16 bin okul müdürü, değerlendirme sonuçlarına göre 75 puan barajının altında kalmıştır.

Böylece 7 bin okul müdürünün görevine son verilmiştir. Okul Müdürlerinden değerlendirme kriterleriyle ilgili belge istenmediği iddia edilmektedir. Kriterlerle ilgili belge olmaksızın değerlendirme yapılmıştır.

Balıkesir’de dört yıllık görev süresi dolan 326 okul müdüründen, performans değerlendirmesine göre 75 puan barajını aşan 153 okul müdürünün görevde kaldığını öğrendim… 173 arkadaşın müdürlük görevleri sona ermiş…

Birlikte görev yaptığımız çok sayıda dostum,arkadaşımın yeni uygulama nedeni ile okul müdürlüğü sona ermiş..Öğretmen olarak kurumlarında görevlendirilmiş..Çalışkanlığı ile sevilen sayılan ,ciddi yönetim tecrübesi olan çok sayıda yetenekli insan aniden sistem dışında kalmış…

Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin görevlendirilmelerine ilişkin yönetmelik gereği başarısız sayılan, arkadaşlarıma onların üzüntülerini kaygılarını paylaştığımı belirtmek istiyorum…

KİŞİLER GEÇİCİ, KURUMLAR KALICIDIR. BUGÜN VARIZ, YARIN YOKUZ.
Asıl olan, bu eşsiz vatana, yüce Bayrağımıza ve milletimize daima hizmettir.

Değerli arkadaşlarım üzülmesinler binlerce öğrencisi velisi ve çalışma arkadaşları ONLARI unutmayacak,her zaman güzel hizmetleri ile anılacaklar…..

Müdürlükten ayrılan sevgili arkadaşlarıma, bundan sonraki yaşamlarında sevdikleriyle sağlık ve esenlik içinde, güzel ve başarılı çalışmalar dilerim.


KURALSIZLIK….NORMSUZLUK

KURALSIZLIK….NORMSUZLUK

Kuralsızlık deyince, çevremdeki keşmekeşlik aklıma gelir. Kuralları ihlal edenlerin sayısı arttı… Normsuz plansız, insanlar çoğalıyor… Bana mı öyle geliyor gerçekten mi böyle bilemiyorum…
Trafik kurallarını ihlal edenler.Sözünde durmayanlar…Sabah kalktığında yapacağını söylediklerini yapamayanlar..
Velhasıl kuralsız normsuz insan sayısı artıyor…
Artan kuralsızların, zaman içinde toplumda yarattığı ağır tahribat hepimizin malumudur. Toplumdaki sıkıntının sebebi, tebanın, insani kalitesinin azalmasındandır… Disiplinli, sözünde duran, koyduğu kurala uyan insanların bağlı oldukları kurumlar, ülkeler diğerlerine göre çok daha başarılı olurlar…

Çocuklarımızın yetiştirilmesinde hassasiyet içinde olamaz isek,… maalesef ..!
Kuralsız insanlar bütün hayatı cehenneme çevirirler.

Günümüz dünyasında insanların en çok ızdırap çektikleri duygulardan birisi güvensizliktir. Bireysel çıkarın, bencilliğin olduğu şu dönemde tahtı sarsılan erdemlerden birisi güven duygusudur.Kuralsızlık kendiliğinden GÜVEN duygusunu aşındırıyor..

İnsan verdiği sözlere uyduğu ölçüde insan olarak büyür ve yücelir. Sözlerini unutup, yerine getirmediği derecede de alçalır ve küçülür.
Malum eğitimci gözüyle değerlendiriyorum..Yazıda esas amaçladığım şey ÇOCUKLARIMIZIN YETİŞTİRİLMESİNDE yapılan HATALARI bir kerede bu açıdan ele almak istedim…

KURALSIZ AİLELER ÇOCUKLARA NASIL ZARAR VERİYOR?
Çoğu ailede çocuğun her istediği yapılıyor. Çocuğun davranışlarını belirleyecek kurallar ve sınırlar koyulmuyor. Kurallar olmayınca da aileler duruma göre karar veriyor. 

Çocuk, aynı isteğine farklı zamanlarda farklı tepkiler alabiliyor. Bazen evet olan şey, bazen hayır oluyor. Tabii çocuk da” HAYIR’I, EVET’E “dönüştürmeyi öğreniyor.

Böyle bir ailede yetişen çocuğun, hayatta başarılı olması da zorlaşıyor.Peki, kuralların net olmadığı bir evde, çocuk neden başarılı olamıyor?

Stanford Üniversitesi’nden Prof. Walter Mischel bir grup çocuğu tek tek bir odaya alıp, masalarının üstüne bir lokum koyuyor ve şöyle diyor:
  “Ben şimdi dışarı çıkıyorum. Bu lokumu yemek istersen, yiyebilirsin. Ama ben dönünceye kadar bu lokumu yemezsen, sana bir lokum daha vereceğim.”

Araştırmacı bakıyor ki çocukların yaklaşık %70’i bekleyememiş ve lokumu yemiş. Araştırmanın burası çok da ilginç değil. Yıllar sonra, Mischel bu kişileri buluyor ve hayatlarını inceliyor ve çok ilginç bir şey keşfediyor.

O gün lokumu yemeyenler, okullarında ve işlerinde çok daha başarılı olmuş.

EVDEKİ KURALLAR VE BAŞARI
Rochester Üniversitesi’nden araştırmacı Celeste Kidd, aynı lokum deneyini yapıyor. Ama bir farkla;
Deneyden önce çocukların bir resim çizmesini istiyor ve bir kural söylüyor.
-Resim çizenler, bir tane boya kutusu kazanacak.
Bütün çocuklar çiziyor. Ama bazı çocuklara söz verdiği gibi boya kutusu vermiyor. Yani, kuralı ihlal ediyor.
Daha sonra tüm çocuklara lokum deneyini yapıyor. Sizce kuralın uygulandığı grup mu, yoksa uygulanmadığı grup mu daha çok beklemiştir?

Tahmin edildiği gibi, kuralın uygulandığı grup ortalama 12 dakika beklerken, diğer grup sadece 3 dakika bekliyor.
Neden?
Çünkü bir defa kural uygulanmadığı zaman çocuk kendine diyor ki ;“Ya bu sefer de uygulanmazsa, ben boşuna beklemiş olurum. Ben en iyisi risk almayayım. Elimdeki lokumu yiyeyim.”

Kuralsız ortamlar güveni zedeliyor. Tahmin edilemeyen bir ortam yaratıyor. Çocuk, ne, ne zaman olacak kestiremiyor.
Aslında otokontrol bir kas gibi. Kullanıldıkça gelişiyor. Güvensiz ve tahmin edilemeyen ortamlarda çocuk geleceği düşünemiyor. Çünkü söz verilen şey gelmeyebilir. Bu durumda çocuk da gelecekle değil, o anla ilgileniyor.

Sürekli o anla ilgilenen çocuk otokontrol becerisini kullanmıyor ve dolayısıyla geliştiremiyor. Dürtüsel davranıyor.

Kısacası, kuralsız ortamlar, belirsizlik ve güvensizlik yaratıyor.

Bu durumda çocuk da geleceğe güvenemiyor. Sadece o anla ilgileniyor. O anla ilgilenen çocukta da otokontrol gelişmiyor. Otokontrol olmayınca da başarı da gelmiyor.

ÖĞRETMENLERİMİZ, ANNELER BABALAR……!

Çocuklarınızı bilgi deposu haline getirmek yerine “İNSAN OLAMALARI”İÇİN ÇABA HARCAYINIZ.

DERS BAŞLADI..! EĞİTİM DE BAŞLAYACAK MI?




DERS BAŞLADI..! EĞİTİM DE BAŞLAYACAK MI?

Üç aylık yaz tatili ardından 16 milyon 400 bin öğrenci ve 873 bin öğretmen için yeni eğitim öğretim yılı 15 Eylül pazartesi günü başladı.Geçen hafta okula erken giden gruplar bu arada okulu tanımış oldular..

Bazı ülkelerin nüfusundan çok fazla sayıda öğrencimiz var. Eğitim- öğretimlerinde samimi olabilsek bu sayıda bir potansiyelin varlığı, ülkemizin geleceği için çok umut verici bir enerjidir…
DERS ZİLİ ÇALDI..! Eğitim başladı mı.? Yoksa hazırlıklar devam mı ediyor..Dersler boş geçiyor mu?

Vakit kıymetli, her dakika altın değerindedir.Çocuklarımızın eğitimlerinde zamanı verimli kullanmalıyız…

Sevgili öğretmenlerim..! Okul yöneticileri..!Ve dahi mesuliyeti olan herkes..!
TÜRKİYENİN GELECEĞİ SİZE TESLİM EDİLDİ.

Ders zili çaldı..Sınıfta önünüze oturdular. Çocuklarımız nasıl isterseniz öyle şekillenecekler.
Siz onları çok severseniz, gözlerinin içine bakarak konuşursanız, sizi anlayacaklardır. Sözlerinizden çok, davranışlarınız ve beden diliniz etkili olacaktır.
Yıllardır çocuğunu görmeyen anne ve babanın çocuklarını karşılamasındaki hasret ve sevinçle öğrencilerinizi karşılayın, kusurlarını ve hatalarını hoşgörün.

ONLAR SİZİN ŞEKİLLENDİRECEĞİNİZ HAMURDUR.
Sevgili yöneticilerim. Sabah içtimasındaki kılık kıyafet ikazlarınızı yaparken çocukları geldiklerine pişman etmeyiniz.
Sabah hangi halde kalktılar acaba.! “kural ve yönetmeliklere”, uygun olmayan kılık ve kıyafetin mutlaka bir sebebi vardır. Öksüz ve yetim olmaları, annenin hasta olması, evdeki aile içi kavgalar… Bir sürü sebep olabilir. Okula gelmişler ya yetmez mi?

Anaokuluna güle oynaya gelen çocuklarımız, Liseyi bitirirken bıkmış, kaçmak isteyen hayattan, aileden nefret eden, kendisi ve çevresi ile kavgalı hale gelmektedir.

Bu süreçte ne oluyor da, bu denli severek gelinen okul, sonrasında öğrencinin nefretine sebep oluyor.
Temizlik görevlisinden, Milli Eğitim müdürüne kadar sorumlu herkes bu gerçeği sorgulayarak OKULUN SEVİMLİ HALE GETİRİLMESİ İÇİN VELİLERLE ELELE VERMELİDİR.

Okullardan ve eğitim sisteminden ilk beklentimiz bize kendi kişiliğimizi fark etmek konusunda ışık tutması ve yol göstermesidir.
Hayatımızın 16-17 yılını okullarda geçirip kişiliğimiz hakkında bilgi sahibi olmuyorsak eğitim sistemi önemli bir noktayı göz ardı etmiş demektir. 

Okullardan ikinci beklentimiz ise eğitim ve öğretim faaliyetlerini bizim kişilik özelliklerimizi göz önüne alarak planlamasıdır.
Müfredatlar, ders işlenişleri ve ödevler kişiliklere göre farklılık gösterebilmelidir. Hareketli, tez canlı, yerinde duramayan bir çocuğa tarih anlatmakla, sessiz, dinlemeyi seven bir çocuğa tarih anlatmak farklı olmalıdır. Bu iki çocuğa verilen ev ödevleri, onların bilgilerini ölçecek sınavlar yine farklı olmalı değil midir? Her öğrenciye özel bir program ödev geliştirmeyiz belki ama en azından birkaç gruplama yapıp daha fazla kişiliği kapsayabiliriz.  

İnsan yavrusu dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren, bilinçsiz de olsa etrafını tanıma arzusu içindedir. Zamanla bu istek bilinçli bir öğrenme faaliyetine dönüşür. İlk bilgileri ailesinden edinmeye çalışır. Burada öğretmen konumunda anne-baba ya da aile büyükleridir. Büyüdükçe ihtiyacı olan yeni bilgi ve becerileri sistemli, planlı ve programlı bir şekilde öğrenme gereği ortaya çıkar. Bu durumda bireye ihtiyacı olan bu bilgileri planlı ve programlı bir şekilde verecek birilerinin rehberliğine gerek vardır.

İşte öğretmen, bireylere öğrenmesi gereken bilgileri planlı, programlı bir şekilde, belli bir ortamda, belirli araç-gereçlerle öğreten kişi olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanlığın varoluşundan günümüze kadar olduğu gibi bundan sonrada en çok ihtiyaç duyulan kariyer mesleği ÖĞRETMENLİK olacaktır.

EĞİTİMCİNİN İNSANLARI SEVMESİ YETERLİ DEĞİLDİR, İNSAN ÜSTÜNLÜKLERİNİ DE DOĞRU OLARAK ANLAMASINI İDEAL EDİNMELİDİR.

İdealist bir öğretmenin asıl işlevi de gençlerin akıl gelişimlerine yardımcı olmaktır.
İdealsiz öğretmen ise en yetenekli öğrencilerini geri zekâlı yapar.
İdeal sahibi öğretmen öğrencilerini yetiştirirken yönünü eğitim teorisinden, yöntemini sürekli araştırmalardan almak zorundadır.

Çünkü öğretmen;
Araştırma sonuçlarına dayanılarak geliştirilen eğitim politika ve teorisini uygulamaya koyan, uygulama sonuçları ile bir teoriyi etkileyen, eğitimde uzmanlık çalışmalarından ve araştırmalarından yararlanan, fakat aynı zamanda bu çalışmalara katkı sağlayan en önemli kişidir.
Milletlerin ruh ve karakterini şekillendirmede etkin rol oynayan öğretmenlerin bu işlevlerini yerine getirebilmesinde onların üretkenliğinin önemli bir etkisi vardır.
Bu işlevini layıkıyla yerine getiren öğretmenler için; bütün bir toplum onların eseridir denilebilir.

SORUMLULUK TAŞIYANLAR, TALİMAT VERENLER, talimat alanlar, uygulayanlar, uygulamayı denetleyenler..!UNUTMAYALIM Kİ …..! 

EĞİTİM ÖĞRETİM ME BAŞLAYAN 16 milyon 400 bin ÖĞRENCİ BİZİM GELECEĞİMİZDİR…Siz neyseniz öğrencileriniz de öyle olacaktır….