3 Mayıs 2012 Perşembe

HÜKÜM VERMEDEN ÖNCE: BEKLE VE GÖR!


HÜKÜM VERMEDEN ÖNCE: BEKLE VE GÖR!
Bugün  güzel bir hikaye paylaşmak istedim.Esasen mücadele ruhumuz hayat coşkumuz eksik olmasın istiyorum.Olanda hayır var demiş eskiler..
Öykü ünlü Çin düşünürü Lao Tzu'nun zamanında geçer..Lao Tzu bu öyküyü çok sever, anlatırmış. Köyün birinde bir yaşlı adam varmış.. Çok fakir, Ama kral bile onu kıskanırmış.. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki.. Kral at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış..
"Bu at, bir at değil benim için.. Bir dost, insan dostunu satar mı" dermiş hep.. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok.. Köylü ihtiyarin başına toplanmış..
"Seni ihtiyar bunak.. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yasardın.Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler..
İhtiyar: "Karar vermek için acele etmeyin" demiş.. Sadece 'At kayıp' deyin. Çünkü gerçek bu.. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç, arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez."
Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. Ama aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş.
Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.. Dönerken de, vadideki 12 vahşi ati peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ihtiyardan özür dilemişler.
"Babalık" demişler.. "Sen haklı çıktın..Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var." "Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar.. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece budur. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç..
Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler açıktan ama, içlerinden "Bu herif sahiden gerzek" diye geçirmişler. Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarin tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul simdi uzun zaman yatakta kalacakmış.
Köylüler gene gelmişler ihtiyara. "Bir kez daha haklı çıktın" demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok.Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler.
İhtiyar "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş. "O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar.. Ama acaba ne kadar doğru.. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez..
" Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler.. "Gene haklı olduğun kanıtlandı" demişler. "Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması,talihsizlik değil, şansmış meğer.." "Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar..Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde..Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor. "
Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatle tamamlarmış, etrafına anlattığında: "Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp, tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."
HAYAT KARŞINIZA NE GETİRİRSE GETİRSİN BU DURUMU KABULLENEBİLİR VE" BEN BUNUNLA YAŞAYABİLİRİM" diyebilirseniz mutlu olmamak için hiçbir neden yoktur. Mutluluğun tek yolu, iradeniz dışındaki şeylere üzülmekten vazgeçmektir.

‎ZİL ÇALDI..! HAYDİ..! DERS BAŞLADI.


ZİL ÇALDI..! HAYDİ..!  DERS BAŞLADI.
Öğretmen çocuklardan Dünyanın Yedi Harikasını yazmalarını ister.
Gelen cevaplar şöyledir:1- Artemis Tapınağı,2- İskenderiye Feneri,3- Helyos Heykeli-Rodos,4- Babil’in Asma Bahçeleri,5- Mausoleum-Bodrum,6- Zeus Heykeli-Olimpia,7- Piramitler-Mısır…
Öğrencilerden birisi kâğıdını vermekte tereddüt eder ve öğretmene; “Bence Dünyanın 7 Harikası bunlar değil!” der. Diğer öğrenciler gülüşür. Öğretmen son derece anlayışlı bir şekilde;
- “Peki, söyle bakalım senin listende neler var?”Önce duraksar ve sonra okumaya başlar çocuk:
- “Bence Dünyanın 7 Harikası:1- Görmek,2- Duymak,3- Dokunmak,4- Tatmak,5- Hissetmek,6- Gülmek,7- Ve Sevmek…”tir der.
Okul ortamlarında birbirinden farklı çok sayıda öğrenciyle karşılaşmak mümkündür. Her birinin sahip olduğu fiziksel özellikler nasıl ki farklıysa, sahip oldukları zihinsel, duygusal, sosyal özellikler de farklıdır. Hepsi farklı ailelerden, ortamlardan, farklı özelliklerle gelmiş çocuklardır. Bireysel olarak birbirinden bu denli farklı olan çocukların bir arada oldukları, etkileşimde bulundukları ortamlarda da elbette ki sorunlar yaşanabilmektedir.
Okul ortamlarında en sık rastlanan problem davranışları şu şekilde sıralayabiliriz. Okul ve sınıf kurallarına uymamak, Öğretmene saygısızlık, Derse karşı ilgisizlik, Öğretmenin ve arkadaşlarının derste dikkatini dağıtmak, Arkadaşlarına sözel ya da fiziksel olarak kötü davranmak, Derste izinsiz konuşmak ve yerini değiştirmek, Okul başarısızlığı, Ödev yapmama, Okul-ders devamsızlığı, ilişkilerde yaşanan problemler, vb.
Öğretmenler genellikle problem davranışları bu şekilde sıralarken, bu davranışlara ilişkin açıklamaları da beraberinde eklerler. Bu tür davranışları gösteren çocuklar;Disiplini bozmak istiyor olabilirler,Dikkat çekmek istiyor olabilirler,Ailevi problemleri olabilir, Daha fazla ilgiye ihtiyaç duyabilirler,Öğrenme güçlüğüne sahip olabilirler,Zayıf sosyal becerilere sahip olabilirler,Derste sıkılıyor olabilirler,Aşırı hareketli, dikkati dağınık olabilirler,Başka bir çok sebepte olabilir..NE OLURSA OLSUN O ÇOCUKLAR BİZİM GELECEĞİMİZDİR…
Hayatta en büyük mutluluk, kişinin sevildiğini bilmesidir.. Dünyada yaşayan bütün insanlar hangi renkten olursa olsun,hangi ırktan gelirse gelsin,ister kutuplara Eskimo genci isterse Afrika da garip bir zenci..sevildiğini bildiğinde mutlu olur..1- Görmek,2- Duymak,3- Dokunmak,4- Tatmak,5- Hissetmek,6- Gülmek,7- Ve Sevmek ve de Sevilmek ten daha önemli ne olabilir ki!
Öğretmenlerimiz  öğrencilere yaklaşımlarında bilmelidirler ki Kalpten çıkan sözler kalbe gider.Ağızdan çıkanlar kulak dışında kalır.Öğrenci birey olarak fark edilmek ister.Dokunularak sevildiğini görmek ister,gülmek hissetmek ister..
Öğretmenler sevgi dili ile yaklaşım içinde olacaklardır.Öğrencilerimiz umutla hayata hazırlanmaktadırlar.Öğrenemeyen insan yoktur..Biliniz ki kişiye özel yaklaştığınızda bambaşka olacak, öğrenilemeyen hiçbir şey kalmayacaktır.
 Okul yöneticilerimiz…. Öğretmenlerimiz… Siz Türkiye’nin geleceğini hazırlıyorsunuz. Dünyanın en önemli işini yapıyorsunuz.. Öğrencilerimizin anne ve babaları çocuklarının geleceği için heyecan içindeler..
ZİL ÇALDI ..Okullar Pazartesi günü 2. Döneme başladı..Bütün milli eğitim camiasına ,kutsal görevlerinde de başarılar dilerim..Türkiye’nin vebali sırtınızda……….
Size ATATÜRK SESLENİYOR……Muallimler,Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr muallim ve mürebbileri, sizler yetiştireceksiniz. Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle mütenasip (orantılı) bulunacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister. Yeni nesli bu evsâf ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir. Mümtaz vazifenizin ifasına âli himmetlerle hasr-ı mevcudiyet edeceğinize asla şüphe etmem.


10 Mart 2012 Cumartesi

Kod adı (4+4+4)

http://www.balikesirdemokrat.com.tr/yazar-6-439-ibrahim_demirci.html

Kod adı (4+4+4)

Ülkemizin gündemi mecburi eğitim süresidir. Konu çok önemli olduğu için kamuoyunda tartışılmaktadır. Kesintilimi kesintisiz mi, nerede kesinti olacak veya olmayacak herkes bunu konuşuyor fikir beyan ediyor. Sevindirici olan eğitim konusunun bütün partilerin gündeminde olması ve halkımızın gelişmeleri yakından izlemesidir. Bu durum beni umutlandırmaktadır.

Okullarda çalışan öğretmenlerimiz ve okul yöneticilerimizle samimi konuşursanız. Yürekleri öğrencisi için çırpınan, fedakâr, çocukları için yaşayan öğretmenlere bir sorabilseniz. Size neler anlatırlar görürsünüz.

Velilerin ilgisizliğinden, toplum önderlerinin okullarımıza uzak kaldıklarından, eğitimle ilgili tedarikçilerin destek olmadıklarından onlarca örnek dinlersiniz.

Bugün yüksek perdeden yapılan konuşmalar, umuyorum eğitim sistemimize destek olarak sonuçlanır. Zenginlerimiz, okullarımıza giderler maddi manevi destek olurlar. Kamu kuruluşlarımız, okul ve öğrencileri sahiplenen projelere destek olurlar. Velilerimiz öğretmenlerimizin çalışmalarının yanında olur. İşte ben o zaman anlarım ki mesele sahiplenilmiştir.

Süre çok önemlidir. Devlet bu konuda doğrudan sorumludur. Süreyi uzattığınızda 40 bin yeni derslik bir o kadar yeni öğretmendir. Güçlü ekonomi süreden etkilenmez.

Bütçe işi değil asıl söylemek istediğim. Bugünkü tabloyu kimse neden görmek istemez anlamıyorum. İçerik ile kimse ilgili değil. Öğretim için, süre için konuşanlar; E Ğ İ Tİ M için nasıl bir öneri getiriyor.

Biz insanımızı kaybediyoruz.50 kelime ile konuşan, sms ile anlaşan, dünya ve ülkemizin önceliklerine kayıtsız, kültürümüze ve insanımıza uzak, sorumluluk almayan, meselesiz, boş bir nesil yetiştiriyoruz.

Tostla besleyerek test ile eğittiğimiz çocuklarımız, mutsuz ve umutsuzdur. Havada kar yağarken okul tatili beklerler. Okula isteksiz giderler. Haftanın 7 günü kesintisiz sınavlara hazırlanırken sanki ağır maden işçisi gibidirler.

Eğitim sistemimize yakından bakalım,folklor yok, tiyatro yok, spor yok, monolog yok, sahne yok,münazara yok,kros yok gezi yok, fikir tartışması yok ,yok ,yok,yok….Ne var. Öğretmenin motomot anlattıklarının sorgulandığı ezbere dayalı öğretim sistemi var. Ders bitiminde koşarak yetişilen dershane var. Pratik soru çözme yöntem ve tekniklerinden başka kimsenin eğitim ve öğretimle ilgilendiği yok. Peki, kalan zamanda ne var. Bilgisayar bağımlısı oyunlar var. İnternet kafe ve ileri teknik telefonlarla sosyal sitelerin fahri hizmetkârlığı var.

Başarı ölçüsü nedir. Bir sınavı kazanmak…

Hayat başarısı kimin umurunda gerçekten çok merak ediyorum….

Bizim dışımızda dünyada bu işin nasıl yapıldığına bakmalıyız. Karar sürecinde mutlaka yardımcı olacaktır. Almanya örneğine bakalım

Öğretmen eğitiminde dünyada en başarılı ülke olan Almanya'da öğretmenler, rahat şekilde orta sınıf seviyesinde iyi maaş alırlar. Öğretmenlere hususi haklar verilir (düşük faizli kredi, sosyal güvenlik vergilerinden muafiyet gibi). Böyle bir prestije sahip olmanın fiyatı ise ağır bir eğitimden geçmek mecburiyetidir. Belki de bu yüzden, Alman öğrencilerin en iyisi ve parlağı Öğretmen mesleğine gitmektedir.

Almanya eğitim sistemi Avrupa'nın en yüksek standartlarında sahip olduğu eğitim kalitesiyle sosyal devlet anlayışını yansıtan parasız eğitim sistemine dayalıdır. Alman eğitim sisteminin bölümleri:

1.Çocuk Yuvaları (Kindergarten): Zorunlu eğitim kapsamında olmayan çocuk yuvaları iki ile altı yaş arasındaki çocukların devam ettiği ve çocukların ilk temel gelişim eğitimini aldığı okullardır. Zorunlu olmamasına rağmen ailelerin çoğu, çocuklarını bu okullara gönderirler. Ayrıca bu okullar ana dili Almanca olmayan çocukların dil bilgilerinin gelişmelerine de yardımcı olur.
2.İlköğretim Okulları (Grundshule): Almanya'da temel eğitimin bir parçası olan ilköğretim okullarına çocuklar yedi yaşında başlarlar ve dört sene temel düzeyde bir eğitim alırlar. Bu temel eğitimden sonra öğrenciler, kendi yeteneklerine göre veya danışman öğretmenlerinin tavsiyeleriyle bir ortaokula yönlendirilir. Bazı eyaletlerde bu dört seneye ek olarak iki sene de yönlendirme (Orientierungsstufe) sınıfları bulunmaktadır. İlkokuldan mezun olan öğrenciler eğitim süresi altı yıl olan orta öğretimlerine devam ederler. Bu eğitimi veren dört okul türü şunlardır: Realschule, Hauptscule, Gymnasium ve Gesamtschule.
3.Ortaokul (Realschule): Eğitim süresi altı yıldır. Hauptschule'ye göre eğitim düzeyi daha yüksektir. Genelde belli bir mesleğe yönelim için temel oluşturur. Realschuleabschluss ( Ortaokul Bitirme Sınavı) başarıyla tamamlayanlar genellikle bir mesleğe yönelik meslek okullarına ya da meslek liselerine devam ederler.
4.Ortaokul (Gesamtshule): Alman eğitim sisteminde diğer bir orta dereceli okul da Gesamtschule'dir. İlkokulu bitiren herkes Gesamtshule'ye devam edebilir. Bu okullarda Hauptschule, Realschule ve Gymnasiumun'un birçok özelliklerini taşıyan bir eğitim programı uygulanırken diğer okullara geçiş yapılabilmesi ve pratiğe yönelik eğitim de vermektedir.
5.Meslek Okulları (Hauptschule): Meslek okullarında dersler basittir ve meslek yaşında kalifiye eleman yetiştirmek için temel bir eğitim sunar. Eğitim süresi beş yıldır.
6.Lise (Gymnasium): Tamamen üniversite ve akademik eğitime yönelik bir temel eğitim sunan gymnasium (lise) eğitim düzeyi ilkokul sonrası en zor olan okuldur. Eğitim süresi dokuz yıldır. Gymanasium'u bitiren öğrencilerin Abitur( lise bitirme) sertifikası sınavına girmeleri gerekmektedir. Ancak bu sınavı başarıyla verip Abitur sertifikasını alan öğrenciler üniversiteye girme hakkına sahip olabilmektedirler.

Özet olarak Genel lise seviyesi eğitiminde birinci olan Almanya'da orta Öğretim üç alt grupta toplanmıştır. Gymnasium'lar, Teknik ve Mesleki okullar. Eğitimin hedefi bürokratik değil, fonksiyoneldir. Öğrenciler diploma İçin değil iş için eğitilirler. Öğrencilerin 1/3 ü kolejlere hazırlık olan Gymnasiuma giderler. Geri kalanı teknik ve mesleki okullara gider. Almanya'da okullarda teorik ile pratik bütünleştirilmiştir. Almanya'daki mevcut eğitim sisteminden geçen herkes, bir işi planlamayı, uygulamayı, kontrol etmeyi ve değerlendirmeyi öğrenmek zorundadır. Öğrenmezse ilerleyemez, takılıp yolda kalırlar.

4+4+4 KODUNUN ETRAFINDA DÖNENLER Çocuklarımızı düşünün..! Ülkemizin geleceğini düşünün..! Mutlu, başarılı, özgüveni olan ,yapabileceği mesleğe yönelmiş, dünyayı görebilen, dahası okula coşkuyla giden , çağdaş ve demokrat düşünceye sahip ,halkını seven halklara saygılı çocuklarımızı görmek istiyoruz.Lütfen ne gerekiyorsa onu yapın ..


HALEP ORADAYSA ARŞIN BURADA…

HALEP ORADAYSA ARŞIN BURADA…

Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder.”ATATÜRK

Ülkemizi son altmış yılda yönetenlerin çoğunluğu hep kolay yolu seçti. O kolay yol ülkemizi bugünkü hale getirdi. Ülkemizin geleceğinin geçmişten daha aydın, daha özgür, daha mutlu olabilmesi, Türkiye’nin okuyan, düşünen, soran, sorgulayan özgür bireylerden oluşması mümkündür. Bunun için herkes kendini sorumlu hissederse ve bu güzel işe katkıda bulunmaya çalışırsa olmazlar oldurulabilir. Eğitim, her zaman sahibini, peşinden takip eden bir servettir.

Bilen bilmeyen ahkâm kesiyor. Herkes konuşuyor. Hızını alamayan 12 saat kesintisiz konuşuyor. Bence iş konuşmada değil uygulamada olmalıdır. Ülke bizim, vatan bizim, çocuklar bizim. Onların iyi yetişmeleri ortak arzumuz. Ama 60 yıldır Ülkemizin eğitim sisteminde denemediğimiz kalmadı. Her iktidar değişiminde düzeltme adı altında bir şeyler yapılamak istendi. Her yapılan daha sonra ağır bir şekilde eleştirildi. YETER ARTIK YAZBOZ TAHTASI NA SON VERELİM. Bize uygun insanımızı kucaklayan bir sistem üzerinde anlaşalım ve geç kalmadan uygulayalım. Kaybettiklerimiz bizim çocuklarımız.

Ülkemizin Eğitim sistemindeki gerçeklere bakalım. PISA Araştırma Sonuçlarına Göre Türkiye nin durumunu inceleyelim.

Uluslararası Eğitim Başarısını Değerlendirme Kuruluşu (Türkiye üyedir) – IEA (International Association for the Evoluation of Educational Achievement) tarafından uygulanmış olan Uluslararası Öğrenci Başarısını Belirleme Programı – PISA (Program for International Student Assessment)Çalışmaları objektif prensipler ihtiva eden yapıdadır.

PISA test ve anketleri 2003 yılının Mayıs ayında, PISA Yürütme Merkezi tarafından belirlenmiş ölçü ve kurallara göre, yedi coğrafi bölgeden temsili yöntemle seçilmiş, 12 ilköğretim okulun ve 147 lisede, 1987 doğumlu 4855 öğrenciye uygulanmıştır.

2004 yılı aralık ayında açıklanan sonuçlara göre Türkiye:

Matematikte, 41 ülke arasında 34. ve 29 OECD ülkesi arasında 28.

Okuma becerisinde 41 ülke arasında 33. ve 29 OECD ülkesi arasında 28.

Tabiat bilgisi ve problem çözme becerisinde de 29 OECD ülkesi arasında 28. oldu. Matematik, okuma ve tabiat bilgisi becerisinde Finlandiya; problem çözme becerisinde ise Güney Kore birinci oldular.

Matematik becerisinde, ilk ona giren ülkeler sırasıyla şunlardı: Finlandiya, Güney Kore, Hollanda, Japonya, Kanada, Belçika, İsviçre, Avustralya, Yeni Zelanda, Çek Cumhuriyeti

Okuma becerisinde ilk ona giren ülkeler sırasıyla şunlardı: Finlandiya, Güney Kore, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, İrlanda, İsveç, Hollanda, Belçika, Norveç

PISA araştırmasında okuma becerisini ölçme ve değerlendirme önemli bir yer alıyor. Okuma testleri, öğrencilerin okuduğu bir metinden bilgi edinme; okuduğu metni yorumlama; günlük hayatın çeşitli durumlarına ilişkin metinleri anlama ve anladığını yeniden uygulayabilme becerilerini ölçmeyi amaçlıyor.

PISA araştırmasına katılan ülkelerin okuma becerisi 2003 yılında 40 ülke içinde Finlandiya 1 Türkiye 33, 2006 yılında 30 ülke içinde Güney Kore 1Türkiye 28, 2009 yılında 34 ülkede Güney Kore 1 Türkiye 32. Sırada yer almıştır.

PISA 2006’ya 30 OECD ülkesi ile 27 OECD ortağı olmak üzere toplam 57 ülke katıldı. 400 000 öğrenciye test uygulandı.

PISA 2009’a 34 OECD ülkesi ile 31 OECD ortağı olmak üzere toplam 65 ülke katıldı. 470 000 öğrenciye test uygulandı.

2006 PISA sonuçlarına göre Türkiye , matematikte 56., okuma becerisinde 56. tabiat bilgisi becerisinde 56. oldu.

2009 PISA sonuçlarına göre ise , matematikte 64., okuma becerisinde 64. tabiat bilgisi becerisinde 64. oldu.

TIMSS-R Uluslararası Matematik Fen Bilgileri testi

Bu test, ilköğretimin sonuna gelmiş öğrencilere uygulanıyor. Öğrencilerin matematik ve fen bilgilerini ölçüp değerlendirmeyi amaçlıyor. 1995’te 41, 1999’da ise 38 ülkede bu test-sınav yapılmış. Türkiye 1999 yılında yapılan sınava katılmış. Öğrencilerimiz 38 ülke arasında, matematikte 31. fen bilgilerinde ise 33. olmuştur. Dört yılda bir yapılan bu sınava Türkiye bir daha katılmamıştır.

PIRLS / IGLU Uluslararası İlkokul Öğrencileri Okuma ve Anlama Testi

Bu test-sınav ilkokul 4. sınıf öğrencilerine uygulanıyor. Öğrencilerin okuma, kavrama, okuduğunu kavrama becerilerini ölçmeyi amaçlıyor. Türkiye’den 5000 ilkokul öğrencisi bu teste katılmış. Alınan sonuçlara göre Türkiye, 35 ülke arasında 28. olmuştur.

İŞTE GERÇEK BUDUR VE BUKADAR VAHİMDİR. DAHA BEKLEYECEK ZAMANIMIZ MI VAR? Bir an önce bu işin gereği yapılmalıdır.

. Türkiye’deki eğitim sistemi kısa vadeli parti çıkarlarından uzak olarak incelenmeli, temelden değiştirilmelidir.

- Tamgün eğitime geçilmelidir.

- Eğitim sistemleri başarılı sonuçlar veren ülkelerin deneyimleri incelenmeli, ülke koşullarına uygun olanlar Türkiye’de de uygulanmalıdır.

- Sınıflardaki öğrenci sayıları ilk aşamada 30, daha sonra 20’ye düşürülmelidir.

- Öğretmen yetiştirme sistemi değiştirilmelidir.

- Okullarda okuma sevgisini ve alışkanlığını geliştirici yöntemler bulunup uygulanmalıdır.

- Ezberci, aktarmacı eğitim metotlarına son verilmelidir.

- Okullar öğrenciler ve öğretmenler için sıcak, sevimli, çekici bir biçime getirilmelidir. Öğrenci okulunu sevmelidir. Veli okula güvenmelidir.

- Eğitim, ticaret ve kâr aracı olmaktan kurtarılmalıdır.

- Daha önce Köy Enstitüleri’nde ve öğretmen okullarında uygulanmış olan her öğrenciye bir müzik aleti programı yeniden hayata geçirilmelidir.

- Temel eğitimde sanat eğitimine özel önem verilmelidir.

- İlkokullardan başlayarak öğrenciler doğal bilimlere özendirilmeli, üniversiteler ile ilkokullar arasında bu alanda ortak programlar yürütülmelidir.

- Öğrencilerin beyin gelişmelerini bozan, insan beyninin özgürleşmesini önleyen her türlü şartlamalara son verilmelidir. Statükodan uzak gelişimine uygun sisteme geçilmelidir.

KISACASI “Her birey önemlidir” anlayışı ile İNSANI MERKEZLEYEN, ÇOCUKLARIMIZA GÜVEN DUYDUĞUMUZ, ONLARIN YETENEKLERİNİ ÖNE ÇIKARAN, KOŞARAK COŞKU İLE OKULLARINA GİDECEKLERİ SİSTEM İSTİYORUZ…