MEKTEP
MÜSAMERELERİ
Elektriği,
şebeke suyu olmayan bir köyden, ilkokulun 2. Sınıfında şehir merkezine taşındık.
Köken olarak kafkas göçmeni çerkes bir ailenin çocuğuyum.
O
zamanlar yaşlılarımız iyi Türkçe konuşamazdı. Bu nedenle sokakta, evde
İletişimimiz adige dili Şapsığ aksanı ile oluyordu.
Köy
ilkokulunda bir yıl okudum. Öğrenci ve öğretmen de çerkes olduğu için
meramımızı ifade edebileceğim kadar Türkçe konuşabiliyordum. Meğer öyle
değilmiş. Konuştuğumu sanıyormuşum.
Şehirdeki okulumda ilk gün, adeta bir
kâbustu…
Öğretmen,
beni 2/A sınıfına takdim ederken sınıftaki öğrencilerin pek çoğu güldü. Konuşulanları
anlamıyordum. Bu sebeple etrafımda söylenenleri meraklı ve ürkek bakışlarla
takip ediyordum.
Konya’dan
benim gibi gelmiş Ahmet ile ikimizi en arka sıraya oturttu. Ahmet uzun boylu
konuşma güçlüğü çeken bir arkadaştı. Yılsonuna kadar ikimiz sınıfın sağ arka
sırasında birlikte oturduk.
Ben
Türkçe konuşmakta güçlük çekiyordum. Onunda algı sorunu ve öğrenme güçlüğü vardı.
Teknik tabirle ikimiz de sorunluyduk…
BİZİ
ANLAYAN, ARAYAN, SORAN VE BİZE YOL GÖSTEREN OLMADI. Öğretmenimiz, sınıfın
çalışkanları ile meşguldü. Ahmet arkadaşım ve beni ders namına hiçbir konuda
ayağa kaldırmadı. Lakin haftada birkaç kez, kara tahtanın sağ cenahındaki çöp
tenekesinin önünde tek ayak bekleterek, bizi de unutmadığını gösteriyordu.
O yıl sınıfta kaldık. Keşke sadece
sınıfta kalsaydık. Hayattan da kaldık.
Köyde
iken herkesin gıpta ile gördüğü şen şakrak esprili bir çocukken, teneffüse
çıkamayan pısırık, korkak kimseyle iletişim kuramayan biri olmuştum. Tek
arkadaşım Ahmet’ti ama ben de onu hiç anlayamıyordum.
Ertesi yıllar değişmedi. Konuşmayı
öğrenmiştim. Ancak konuşacak bir şey bulamıyordum.
Başarısız,
çok kötü ilkokul dönemi geçirdim. Ortaokulda başaramayacağım için, demirci
dükkânına çırak olarak yerleştirildim. Ahmet te ilkokulu bitiremeden kiremit
ocağında çalışmaya başladı. Hayatı, orada geçti..
Daha
sonra çevre baskısı ile sanayiden alınarak ortaokula gönderildim. Lakin durum değişmedi.
Maalesef, başarısızlık yakamı bırakmıyordu. Zar zor sınıf geçerek 3. Sınıfa
gelebildim.
Birinci
dönem ortasıydı, Türkçe öğretmenim dersten sonra seninle görüşelim dediğinde
çok korkmuştum. Yine ne oldu diye endişelendim.
Çok
şaşırdığım bir şey oldu. İlk kez bana bir görev verildi. Belki de görev
verilecek son kişiye, Sesi soluğu çıkmayan, derse katılmayan bana, OKUL GECESİNDE GÖREV VERİLDİ.
Tebeşir
almaya müdür yardımcılarımızın odasına gitmeye korkardım. Okulda pek çok kişi
beni tanımazdı. Adımı söyleyerek “İbrahim ayağa kalk..!” Diyen öğretmenim
olduysa da ben bilmiyorum.”421 ayağa kalk “ ”sen söyle” den başka, bir şey
hatırlamıyorum.
Türkçe
öğretmenim üşenmeden yılmadan günlerce benimle uğraştı. Boş sınıfta sıranın
üstüne çıkarırdı. Sahne, diksiyon, mimik, jest konusunda destek verdi. “İngiliz kumaşı” adlı monolog komediyi
her şeyiyle sahneye hazırladık.
“Mektep müsameresi” günü geldi. Okul
müdürümüz ve ekibi, okul öğretmenleri eşleri en önde oturuyordu. Salon tıklım
tıklımdı.
Oyun
arasındaki dekor değişikliği yapılırken perde önünde monoloğumu söylemek üzere
sahneye çıktığımda, anlatamayacağım duygu yoğunluğu içine girdim.
Şaşkınlık
içinde sağa sola yürümelerimi rol zanneden seyirciler alkışlıyorlardı. Daha çok
etkilendim. Seyirci içine inen merdivenlerden kaçarak çıkmak istedim. Tempolu
alkış salonu inletiyordu. Koktum geri döndüm. Sahneye çıktım perdenin aralık
yerini bulsam oradan kaçmayı düşündüm. Perdeyi boydan boya takip ettim.
Öğretmenim
perde arkasından, telaş içinde korkumu giderecek destek konuşmaları yaptı.
Seyirci bu davranışlarımı rol zannederek daha çok alkışlıyordu. Öğretmenim, sufle
vererek rol metnini hatırlattı.
Konuya
girdim. Alkış aldıkça metin dışına çıkarak sahneyi turluyordum. Çok hoşlandım.
Hayatımda ilk kez takdir görüyordum. İçeriye döndüğümde öğretmenim kucakladı.
Defalarca yanaklarımdan öptü.
Pazartesi
sabah istiklal marşı töreninde, okul müdürü adımı söyledi. Kürsüye çıkardı. Bu
adamı alkışlayın dedi. Derste öğretmenler sınıf defterindeki, listeye bakmadan
421 demeden doğrudan İBRAHİM dediler…
Ben o günden sonra kaybettiğim yılların
telafisi için gece gündüz çalıştım. Kaybolan yıllarımı geri getiremedim. Ancak okudum.
Okulumuzda
yatılı Öğretmen okulunu kazanan üç kişiden biri oldum. Hayat başarım 180 derece
yön değiştirdi.2 üniversite okudum. Başarılı bir mesleki dönem geçirdim.
Daha doğru bir dünya istiyorsak,
çocuklarımızın geleceğini güvence altına almayı düşünüyorsak, tiyatronun
eğitsel ve toplumsal katkısını aklımızdan çıkarmamalıyız.
MEKTEP
MÜSAMERELERİ; Çocuklarımıza dayanışmayı öğretir. Düşünceyi eyleme sokma
yeteneğini geliştirir. Düşünerek, yorumlayarak okumayı öğretir. Topluluk içinde
konuşmayı öğretir. Doğru ve güzel konuşmayı sağlar. Estetik algılama yeteneğini
geliştirir. Çeşitli sanat dallarıyla ilgiyi sağlar. Toplum yaşamı için gerekli
olan sorumluluk duygusunu sağlar. Toplumun, kişiliği ezmesini önler. Çocuğun elini,
kolunu kullanmasını denetim altına alır.
Tiyatronun
gücünü anlatmak için hikayemi size anlattım. Sayın müdürler, öğretmenler, anlı şanlı hızlı test
çözücü hocalar…!
Sizlere yalvarıyorum… “OKULLARI TEST
ÇÖZEN, TOST YEDİREN, ROBOT YETİŞTİREN konumdan kurtarın..!
Siz
de müsamerelerin gücüne inanın. , Okullarımızı, çocukların severek koşarak
geldiği mekanlara dönüştürün.
Biliyorsunuzdur da bir de ben
söyleyeyim. Dedim.
Not:27
Mart Dünya Tiyatrolar Günü münasebetiyle, yazar, yönetmen, oyuncu, dublör,
perdeci ışıkçı makyöz, dekorcu, kostümcü suflör, sahne arkası, sahne önü
isimsiz görevlileri ve de TİYATROYA GÖNÜL VEREN, severek seyreden alkışlayan
insanları bu vesile ile saygılarımla selamlıyorum
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder