23 Mart 2016 Çarşamba

“MALABURO”

“MALABURO”

1980 12 Eylül öncesinde BAZI ÜNİVERSİTE HOCALARIMIZ, cübbelerini giyerek, sebepli sebepsiz protesto yürüyüşleri yaparlardı. Haber bültenlerinde görürdük. Gözlerinden de hiçbir şey kaçmazdı. En küçük meselede duyarlı davranarak memlekete ayar vermek için toplanırlardı.
Ağır adımlarla sokaklarda yürüyüşlerini hiç unutmuyorum.
Kenan Evren Paşa “düdük çalınca”, yürüyüşlerini göremez olduk.

Bu gün de değişen bir şey yok… Keşke, aynaya bakarak nefis muhasebesi yapsalar…
(Yapmadıkları belli)
Dünya sıralamalarında adımızın olmayışına hayıflanan yok.
Patentli ürün icadında neredeyse en sondan birinciyiz. Bunun için kaygı duyan da yok. Bilimsel akademik yayın sıralamasında nerede olduğumuzu söylemek istemem.

HALKIMIZ ÖYLE DEĞİL, İnsanımız memleket için bir şeyler üretmek, yeni bir şey icat etmek için yaratılmış gibidir. Her zaman cahil haliyle bir icat peşinde koşar.

Sizin de çevrenizde bildiğiniz duyduğunuz bu tip kişiler, mutlaka vardır. Pek çoğu itibar görmemiştir. Anadolu coğrafyasında değer görmemiş çok sayıda mucit olduğundan eminim.

Bir zamanlar birlikte çalıştığım, Adilcevaz’lı İzzet Birol’un babası da böyle mucit bir adamdı. Kardeşi Adilcevazlı baston ustası Cumali Birol'un yaptığı gümüş, yakut ve zümrüt işlemeli bastonlar çok meşhurdur.

Yörede herkes “MALABURO” takma adıyla tanırmış, asıl adı Mehmet BİROL dur. 1924 Adilcevaz doğumludur. İlkokul mezunudur. Sırasıyla marangozluk, kaynakçılık, değirmencilik ve baston imalatı yapmıştır. Van gölünde kendi yaptığı teknesi vardır.

1998 Yılında Ceviz Dergisi'nin Mehmet Birol (Malaburo) ile yaptığı röportajı okudum. Mehmet amca şöyle anlatmış;

 “Ben Doğu Anadolu da ilk motorlu makineyi yaparak bulgur öğüttüm. Buluşumun ismi Birol Kabuk soyma makinesidir. Bu makineyi birçok denemeden geçirdim. 1968’de motorlu olarak çalıştırmaya başladım. Plan ve projelerim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından tasdik edilerek 1974’de ihtira beratını aldım. Makinem yurt çapında buğday-bulgur üzerinde kabuğu 8 saniyede kırmadan sıyırabilmektedir.
Düğme makinesini 35 denemeden sonra yapabildim.1974 senesinde3 patent aldım.
1962 yılında aynı motorla bir helikopter yaptım. Onu yere halatlarla bağlayarak uçurdum. O dönemde Eskişehir Uçak fabrikalarına bu buluşumla ilgili müracaat yaptım. Fakat herhangi bir cevap alamadım. En son başvurumda Kaymakamlık kanalıyla tahsilim soruldu. İlkokul mezunu olduğum öğrenilince bir daha beni arayıp soran olmadı.”

“Malaburo” ile ilgili anlatılanlar çok. Memleketin her vilayetinde çok sayıda” malaburolar” kıymet görmediği için sefalet içinde yok olup gitmiştir.

Üniversitelerimizin sayısı arttı. Memnun olduk. Hatta gurur da duyduk. Lakin icadı olmayan, buluşu olmayan araştırma yapmayan yüksek liselerden farkı kalmadı.

Ders ücretleri ile yaşam standardını yüksek tutmak isteyen hocalar, ARGE için ne kaynak ne de zaman bulabiliyor.

Türk Patent Enstitüsü tarafından yayınlanan İstatistikler incelendiğinde, Türkiye’de verilen ulusal patent sayısı toplamının 1981 ila 2004 yıllarını kapsayan dönemde her yıl 80 sayısının altında kaldığını göstermektedir.

Türkiye, Çin, Güney Kore ve Japonya’daki Patent sayıları karşılaştırıldığında, Türkiye’nin patent sayıları açısından ne kadar gerilerde olduğu görülmektedir.

Çin’deki yıllık ulusal patent başvuru sayıları 2000 yılında 25592 iken 2003 yılında 56769 ve verilen ulusal patent sayıları ise 2000 yılında 6475 iken 2003 yılında 11404 olmuştur.

Aynı dönemde Türkiye’deki sayılar; başvurularda (266 ve 465) üç rakamlı ve verilen patentlerde (21 – 79) iki rakamlı olup aradaki fark çok fazladır.

BÜYÜK HARFLE YAZAYIM..!
Verilen patent; 2003 yılında ÇİN DE 11 404,TÜRKİYE’DE sadece 79 dur.

Türkiye, Dünyanın en büyük ekonomileri arasında 18'inci sırada yer alıyor. Dünyadaki ilk yüz üniversitede adımız yok… Üniversitelerimiz üretemiyor mu? Ne zaman bir icatları olacak ta biz de gurur duyacağız… Aziz Sancar hocamız gibi, NOBEL ÖDÜLÜ haberlerini bekliyoruz.
Bilimsel çalışma dışında her şeye duyarlı bazı akademisyenlerimiz coşku içinde, gözleri sokakta olan bitene takılı…
HOCALARIMIZIN İMZALARINI, TERÖR BİLDİRİLERİNDE DEĞİL, Keşifler, bilimsel teoriler, matematik metotları, tedavi usulleri, bilimsel buluşlar ve patent belgelerinde görmek isterdik…

Memleketin siyasi, içtimai konularındaki hassasiyetlerini, uzmanlık alanlarındaki işlerde de göstermelerini beklerdik…

Hiç yorum yok: