12 Ekim 2013 Cumartesi

“KIZARTILMIŞ ETİN MASALI”




“KIZARTILMIŞ ETİN MASALI” (1)

1996 yılında meslekte tekâmül kursları çerçevesinde AKSARAY hizmet içi eğitim merkezinde 15 gün kaldım. Yurdumuzun dört bir tarafından 80 lise müdürü arkadaşımız TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ kursu için gelmişlerdi.

Kursun ilk gününden son gününe kadar Gazi üniversitesinden genel müdürlükte öğretim elemanları TKY hakkında geniş bilgiler aktardılar.  Ancak katılımcıların pek çoğu statükocu kafa yapısında idi. Değişime hele hele TKY mantığına tamamen beyinlerini kapatmışlar sık sık eleştirel sorularla ders anlatan hocaları bunaltıyorlardı.Okul müdürleri sık sık söz alıp konuşuyorlar;

”Olmaz böyle şey.!”
” Burası Türkiye.! “
“Ne demek kalite çemberi..1”
“Ne demek kalite kurulu..!”
“ Olur, mu öyle şey..! Bizim bakanlığımızda uygulanamaz. Fabrika için olabilir. Ancak okulda zinhar uygulanamaz..!”
“ Klasik yönetim, 5 bin yıllık mirasımız..!”
”Bırakın TKY de neyin nesi..! “

Diyerek, anlatan hocaları eleştiriyorlardı. Seminer bu gürültülü ortamda geçiyordu.

TKY nin Milli Eğitim Bakanlığında yaygınlaşması ve kabul ettirilerek uygulamaya geçirilmesinin yegâne mimarı Kadir ÇELİK beydi. Yıllarca üşenmeden yorulmadan her seviyede personele seminer düzenleyerek MEB de bu bilincin oluşumuna vesile olmuştur. Muhterem Kadir Bey Bizim kursumuzda da görevliydi. Kursun bakanlık temsilciliğini yapıyordu. Kendisi de seminer derslerine girdi. TKY uygulamaları ile ilgili çok başarılı görsel sunumlar yaptı. Ancak arkadaşlarımız klasik kafada statükocu yapıda olduğundan Kadir beye de değişim ile alakalı direnç gösteriyorlardı.  Derslerde aynı davranışlar ona da yapılıyordu.

Seminer son gününe geldi. Veda sohbetleri, fıkralar adres alma verme işleri ile geçen derslerin birinde; Kadir ÇELİK sınıfta son dersi yaptı. TKY nin kaba özetini yaparak, heyete bunları anlatmakta çok zorlandıkların söyledi. Elindeki 4 sayfalık metinleri katılımcılara dağıttı. Lütfen ben okurken satır satır takip ederek izlemenizi sizden son defa istiyorum dedi. Kendisini bu vesile ile SAYGI VE MUHABBETLE yad ediyorum.Okudu ve hiç konuşmadan sınıftan çıktı.

O gün verdiği 4 sayfalık metin hala önemli dosyalarımın arasında durur..

Bu metinde anlatılan ”kızartılmış etin masalı” Başlığı altında  hayali bir masaldı.Son derece dikkat içinde okunanı takip ederek Kadir beyi dinledik..Son cümleyi okuduğunda sınıfta çıktı.  O an ve sınıfa bakışı, sınıfın süt dökmüş kedi  gibi bakıp kalması hiç unutmadığım hatıralarımdadır.

Bugün size o malum masalı aktaracağım.Yerim yetmeyeceği için bu köşede iki kerede yazacağım..
Okurken yeniliğe ve değişime karşı direnenleri ve malum statükocu kafaları düşünerek bu basit masalı okuyun.
Umarım sizi de etkiler.

KIZARTILMIŞ ETİN ÜRETİMİNE İLİŞKİN ESKİ BİR MASAL
Geçmiş çağlarda içinde geyiklerin yaşadığı bir orman vardı. Bir gün ormanda büyük bir yangın çıktı ve yangından kurtulamayan domuzlar yanarak öldüler. O güne dek pişmiş et yemesini bilmeyen insanlar, yanan domuzların etini merak edip tattılar ve pişmiş etten pek hoşlandılar. Bundan sonra pişmiş et yemek istediklerinde ormanı ateşe vermeye başladılar. Böylece kızartılmış etin üretimi için bir düzen kurdular.

Burada anlatılmak istenen, bundan sonra bu düzeni nasıl geliştirmek ve korumak istenildiğidir.

Sonraları işlerin beklenildiği gibi gitmediği görüldü. Ormanın yakılması sırasında domuzlar kimi kez kömürleşiyordu kimi kez de çiğ kalıyordu. Bu düzende kızartılmış et üretmek büyük uzmanlık istiyordu. Emek ve para savurganlığı çok yüksek düzeydeydi. Düzen giderek yayılıyor, yayıldıkça da sorunlar artıyordu. Herkesin görüş birliğine vardığı nokta, düzenin A’sın dan Z’ sine varıncaya dek bozuk olduğu ve sorunların ortadan kaldırılmasıydı.
Fakat asıl korku, düzenin yıkılmasından doğuyordu. Çünkü milyonlarca insan kızartılmış et yiyordu, binlerce insan da bu işten geçimini sağlıyordu. Düzen yıkıldığında pek çok insan zan altında kalacaktı. Durum açıkça ortada idi. Düzen yıkılmamalıydı. Sorunları çözülmeliydi.

Bu amaçla her yıl sayısız toplantılar, konferanslar, şuralar ve seminerler yapılmaktaydı. Sorunların çözümü için büyük çabalar gösteriliyor ve çok para dökülüyordu. Bu konuda yapılan ve yapılacak araştırmalar için ayrılan bütçe küçümsenemeyecek kadar büyüktü. Fakat yapılan toplantılar ve araştırmalar sorunlara çözüm getiremiyordu. Çalışmalar gelecek yıllara aktarılıyor, her yıl daha çok toplantı ve araştırma yapılıyordu.
Bu uğraşlar yıllarca sürüp gidiyordu. Bu uğraşlar o kadar büyümüş ve olağanlaşmıştı ki, bu yüzden pek çok birimler kurulmuş ve yüzlerce uzman geçimini sağlar olmuştu.

Uzmanların çok sayfalı raporlarına göre sorunlar ve nedenleri açıkça dile getiriliyordu.

Kimi kez domuzlar suçlanıyor, ormanın ateşe verilmesi sırasında istenilen yerde durmayıp kaçıştıkları bildiriliyordu.
Kimi kez, suç kişilere ya da makamlara yükleniyordu. Örneğin, Hava Genel Müdürlüğünün, hava koşullarını iyi kestiremediği açıklanıyordu.

Gerçekten düzenin sorunlarını ve bunların kaynağını bulmak çok güçtü.
Çünkü düzen çok karmaşıktı. Düzenin çalışması için çok değişik alanlarda uzmanlar yetiştirilmiş, pek çok sayıda yapılar, işletmeler, eğitim ve yönetim kurumları kurulmuştu.


Yetiştirilen uzmanların, uzmanlık alanları sayısını bilebilmek pek güçtü. Örneğin, ormanı ateşe vermek için ateşçiler vardı. Bunlar değişik bölgelerde, değişik mevsimlerde, değişik hava koşullarında ve günün değişik saatlerinde ateşçilik yapmak için uzmanlaşmışlardı.
Son günlerde yapılan tartışmalardan biri, yazın sabah saatlerinde, güney bölgesinde yağmurlu havada ateşçilik yapanların, kışın aynı bölgede sabah saatlerinde yağmurlu havada ateşçilik yapabilmeleri için nasıl bir eğitimden geçmeleri gerektiği idi. Diğer alanlarda çalışanlara bakarak statüsü en yüksek olanlar ise yol uzmanları idi. Bunlardan bazıları, yüksek uzmanlık diplomasına sahipti.

Kurulan yapıların ve işletmelerin sayısı pek bilinemiyordu. Örnek ormanı ateşlemeden önce geyiklerin barınması ve beslenmeleri için yüzlerce yapı ve işletme kurulmuştu. Ateşleme sırasında geyiklerin ormana salıverilmesi için yeni bir yöntem geliştirilmişti. Yapıların bu yönteme elverişliliği büyük tartışma konularından biri olmuştu.

Eğitim, üzerinde durulan konulardan en önemlisi idi. Uzmanların yetiştirilmesi için yurt içi eğitime önem verildiği kadar yurt dışı eğitime de önem verilmekte idi. Örneğin, iyi yanacak ağaç türlerini yetiştirmek, ateşleme türlerini geliştirmek. İşletmeleri daha verimli kılmak için Avrupa ve ABD’ye yüksek burslarla seçilmiş kişiler öğrenime gönderiliyordu. Yurt içinde ise, orta ve yüksek dereceli okullar, üniversiteler kurulmuştu. Son günlerde, yüksek bilim adamları, bazı uzmanlık alanlarını bölerek ve yeni uzmanlık alanları yaratarak üniversitede bölümler ve kürsüler kurmakla uğraşmaktaydı.
Bu reform yapıldığında, yeni profesörlük kadroları isteneceği ve yeni kadrolara daha çok uzmanlar alınabileceği ve yeni konularda Avrupa ve Amerika’ya incelemeler için bilim adamlarının gönderilebileceği söyleniyordu.

Kızartılmış domuz eti düzenini yönetmek için kurulan örgüt ise çok daha karmaşık ve büyüktü. Bunların sayısını bilmek ve görevlerini saymak ustalık istemekteydi. Örneğin, kızartılmış domuz eti işleriyle uğraşan bakanlıklardan biriside İşletme ve Araştırma Bakanlığı idi.
Bu bakanlığın otuza yakın genel müdürlüğü, birim müdürlüğü ve kuralları vardı. Bunlardan bazıları; Az, orta ve çok pişmiş etlerle uğraşan üç genel sekreteri ile Kızartma ve Kızartılmış Etler Genel Müdürlüğü, Ateşleme İşleri Teknik Genel Müdürlüğü, Yanabilecek Ormanları Saptama Müdürlüğü, Hizmet İçi Eğitim Danışma Kurulu, domuz Yetiştirme Mesleki Eğitim Milli Kurulu, Beslenme Uzmanları Eğitimi Yüksek Endüstrisi ve benzerleriydi.

Sorunlara çözüm aramak için toplantıları düzenleyen ve araştırmaları yaptıran Bakanlık İşletme ve Araştırma Bakanlığıydı. Bu yüzden Bakanlığın işleri o kadar artmıştı ki odalar dolusu yığılan evrakların altından kalkacak personel bulmada güçlük çekiliyordu. Eldeki personel yetmediği için de işler pek ağır gidiyordu. Son günlerde binlerce kadro istenmişti.

Kurulan yönetim birimlerinin içinde en etkili çalışan Planlama Genel Müdürlüğü idi. Bu birim yeni ormanların yetiştirilmesi, eskilerin geliştirilmesi için planlar yapıyor, bunları başarı ile uyguluyor ve bu konuda gerekli insan gücü açıklarını saptıyordu. Planların uygulanmasında en son teknikleri kullanıyordu. Örneğin, değişik hızda ve yönde esen yele ve değişik nemdeki toprağa göre ağaçların nasıl dikileceğine ilişkin Amerika’da uygulanan yöntem ve teknikleri yurda getirmişti.

Diğer sorunlara bakarak siyasal partilerin üzerinde önemle durduğu ve işlediği sorunlar kızartılmış domuz eti düzenine ilişkindi. Özellikle, muhalefet soruları alabildiğince abartarak kendini iktidara hazırlıyordu.

Sorunlara çözümler de öneriliyordu. Örneğin, yapılan toplantılarda kimisi ateşin ormanın köşesinden verilmesini, kimisi güney yelinin orta yeğinlikte estiğinde ormanın ateşlenmesini, kimisi ormanda ateş yüz dereceye yükseldiğinde domuzların salıverilmesini, kimisi ise ormanı oluşturan ağaçların tek tür olması gerektiğini savunuyordu. Söylemesi gereksiz, toplantılarda herkes kendi görüşünün yurt gerçeklerine daha uygun olduğunu söyleyerek toplantıdan ayrılıyordu. Araştırmalar daha bilimsel öneriler getiriyordu.

Örneğin, bir araştırmacının başka bir araştırması da domuzların ateşe koşullandırılması, ateşi görürü görmez kendilerini ateşe atmak için koşmalarının öğretilmesi salık veriliyordu. Yine söylemesi gereksiz önce emek ve para karşılığında yapılan araştırmalar okunmadan arşivlere düzgün sıra ve numaralarla saklanıyordu.

Bir gün, yaz aylarında güney bölgesinde, yağmurlu sabahlarda ateşçilik yapma diplomasına sahip Bay Ateş Sağduyu adında biri, kızartılmış domuz eti düzeninin sorunlarını bir çırpıda ortadan kaldırılabileceğini söyleyiverdi.
Yerine, dört basamaklı yeni bir düzen getirmeliydi. A. Sağduyu’nun söylediğine göre bu düzen kaldırılmalıydı.
Dediğine göre;
1.domuzlar kesilecekti.
2.Temizlenecekti.
3.Bir ızgaraya yerleştirilecekti.
4.Alevsiz ateşin üstünde istenilene dek pişirilecekti.

Bu söylenti ilk Orman Yetiştirme Müdürlüğünce duyuldu, çok yufka yürekli olan Müdür söylentiyi duyduğunda az daha küçük dilini yutacaktı.

-“Olamaz insanlar geyikleri öldürebilecek kadar cani ruhlu olamazlar” diye bağırdı.

Kızartma Genel Müdürü ise, böyle çirkin bir işi yapmaya örgütündeki personelden hiçbirinin yanaşmayacağını bir bildiri ile kamuoyuna duyurdu.
Dünden devam….
…Olaya Ateşleme Genel Müdürlüğünce de el konuldu. İyi yürekli babacan Genel Müdür olayı kaynağından öğrenmek için Bay A.Sağduyu’yu makamına çağırttı ve onunla yumuşak bir dille konuştu. Aralarında şöyle bir konuşma geçti:

-Bay Sağduyu, önerilerini duydum söylediklerin doğru gibi görünmektedir. Ama kuram olarak doğrudur. Böyle öneriler uygulamada olanaksızdır. Örneğin, bu önerini uygularsak bizim yüksek maaşla görevlendirdiğimiz yer uzmanlarını ne yapacağız?

-Bilemem ki efendim.

-Uzman ateşçilerimiz, örneğin sen ne olacaksın?

-Vallahi bilmiyorum efendim

-Ya, tohum ve kütük uzmanlarının, ya yedi katlı domuz ağılı yapıcılarını ki bunlara şimdi en çağdaş araçlar verildi.?

-Bilemiyorum efendim.

-Bu alanda yıllarca dış ülkelerde inceleme yapmış uzmanları, bilim adamlarını ne yapacağız? Onların işine bir çırpıda son mu vereceğiz?

-Vallahi şaşırdım kaldım efendim.

-Dur daha çok şaşıracaksın. Bize sürekli olarak, düzenli geliştirme ve reform çalışmaları yapan uzmanları ne yapacağız? Eğer senin düzenin bütün sorunları çözüyor ise bunları ben nereye yollayacağım?

-Şey efendim.

-Şeyi meyi yok. Görmüyor musun ki bize gerekli olan düzeni kaldırmak değil? Sorun görüldüğü kadar yalın olsaydı, görev başındaki bu uzmanlarca çoktan çözülüverirdi. Söyle bana, senin bu önerini hangi bilimsel bulgular ve bilim adamı destekler? Bu senin dediklerin hangi bilim adamının kitabında yazmaktadır? Sanıyor musun ki, alevsiz bir ateş yığınının bu işi yapabileceğini yer uzmanları kabul edebilecek? Peki, bu yanmaya hazır edilen ormanlar ne olacak? Bu ormanların içinde yanmaya en elverişli, meyvesiz, yapraksız ağaçlar yetiştirildi. Yabancı uzmanlar bile hayran bu ağaçlara, söyle bu ağaçlar ne olacak? Ulusal varlığı savurmak olmaz mı bu?

…………………………………..

-Söyle, Ateşleme Genel Müdürü olarak bu koca örgütümü ne yapacağım? Kızartma Programlarını yapmakla görevli Milli Komite, domuzları Sınıflama ve Seçme Birimi, domuz Ağıllarını Yapım ve Eğitim Birimi, Maliyet Analiz Endüstrisi ve bütün diğerleri ne olacak?

-Ne bileyim efendim.

-Söyle bana, domuzları ateşle öldürme S.Ünlübayoğlu’nu tanıyorsun değil mi? Bu kişi, çok üstün bilim adamı değil mi?

-Evet, öyle görünüyor efendim.

-Peki, öyle ise, bu değerli, onurlu ve üstün bir bilim adamının burada çalışması, en yakın anlamı ile bu düzenin iyi olduğunu kanıtlamaz mı? Eğer senin dediklerin kabul edilirse ben bu bilim adamını ne yaparım? Daha açıkça söyleyeyim, bu işten geçimini sağlayan, dostlarım ve akrabalarımı ben ne yapayım? Bütün bunlar geçimlerini nasıl sağlayacaklar? Üç beş kuruş ile çocuklarını adam etmeye çalışıyorlar, bunlara yazık olmaz mı? Fakir fukaranın ekmeği ile oynamaya hakkımız var mı evladım?

-Yok efendim.

-Hah, şimdi yola geldin. Durumun ne kadar ciddi olduğunu görüyorsun. Eğer eldeki sorunlara çözüm getirseydin seni kucaklardım. Örneğin, yelin yönünü ve hızını kestirmek için yöntemler getirseydin, batı bölgesi ateşçi gereksinmesini karşılayacak öneriler getirseydin, domuz ağıllarını 10 kata nasıl çıkartacağımızı söyleseydin, Amerika’ya gönderdiğimiz kişilerin masraflarını nasıl azaltacağımızı gösterseydin, daha bunun gibi yüzlerce sorunlarımız var. Bunlara çözümler getirseydin seni kutlardım.

-Vallahi efendim bunlar için bir diyeceğim yok.

-Öyleyse bak dinle. Değer yargıların eksik. Bizim sorunumuz düzeni değiştirmek değildir. Biz düzenin sorunlarını çözmeye uğraşıyoruz. Bunun içinde gece gündüz çabalayıp duruyoruz. Vatanımız uğruna bunca yaptıklarımızı görüyorsun. Dışarıdan biri ben her şeyi düzeltebilirim diyebilir. Ama içeriye girdiğinde ne kadar çok güçlüklerin olduğunu görünce şaşırıp kalır. Bu işler laf ile yürümez. Bu işleri yürütmek için bu vatanı sevmek gerekir, imanlı olmak gerekir, devletin her kuruşunu harcarken uzun uzun düşünmek gerekir.

-Doğrusun efendim.

-Aferin, seni çok sevdim. Bu söylediklerin ikimizin arasında kalsın. Başkasına söyleme. Ben de hakkında soruşturma açmayacağım, söz. Ben insaflıyımdır, başka amirler böyle yapmaz. Hadi yoluna.

Zavallı A. Sağduyu tek kelime söylemeden hoşça kal bile diyemeden ayrıldı, gitti. O gün bugündür, Bay Sağduyu düzeni geliştirmek, iyileştirmek için yapılan çalışmalara hiç katılmadı.

3 GÜNDÜR ANLATMAK İSTEDİĞİM ŞUDUR..”değişmek zor.Değişim kolay değil..”
Yeniliklere karşı çıkmadan kabullenmek  bizim yaratılışımıza aykırı sanki..!
 “BEN BİLİRİM” “BEN NE DERSEM O “ diyenler oldukça değişim kolay olmayacak…….”SÖYLESEM TESİRİ YOK SUSSAM GÖNÜL RAZI DEĞİL”DİYEREK SUSMAK DOĞRUMU BİLMEM Kİ..!

GALİBA FİKRİ OLAN KONUŞMALI YILMADAN SABIRLA..!.

Hiç yorum yok: