“KIZARTILMIŞ ETİN MASALI” (1)
1996 yılında meslekte tekâmül kursları çerçevesinde AKSARAY hizmet
içi eğitim merkezinde 15 gün kaldım. Yurdumuzun dört bir tarafından 80 lise
müdürü arkadaşımız TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ kursu için gelmişlerdi.
Kursun ilk gününden son gününe kadar Gazi üniversitesinden genel
müdürlükte öğretim elemanları TKY hakkında geniş bilgiler aktardılar. Ancak katılımcıların pek çoğu statükocu kafa
yapısında idi. Değişime hele hele TKY mantığına tamamen beyinlerini kapatmışlar
sık sık eleştirel sorularla ders anlatan hocaları bunaltıyorlardı.Okul
müdürleri sık sık söz alıp konuşuyorlar;
”Olmaz böyle şey.!”
” Burası Türkiye.! “
“Ne demek kalite çemberi..1”
“Ne demek kalite kurulu..!”
“ Olur, mu öyle şey..! Bizim bakanlığımızda uygulanamaz. Fabrika
için olabilir. Ancak okulda zinhar uygulanamaz..!”
“ Klasik yönetim, 5 bin yıllık mirasımız..!”
”Bırakın TKY de neyin nesi..! “
Diyerek,
anlatan hocaları eleştiriyorlardı. Seminer bu gürültülü ortamda geçiyordu.
TKY nin Milli Eğitim Bakanlığında yaygınlaşması ve kabul
ettirilerek uygulamaya geçirilmesinin yegâne mimarı Kadir ÇELİK beydi. Yıllarca
üşenmeden yorulmadan her seviyede personele seminer düzenleyerek MEB de bu
bilincin oluşumuna vesile olmuştur. Muhterem Kadir Bey Bizim kursumuzda da
görevliydi. Kursun bakanlık temsilciliğini yapıyordu. Kendisi de seminer
derslerine girdi. TKY uygulamaları ile ilgili çok başarılı görsel sunumlar
yaptı. Ancak arkadaşlarımız klasik kafada statükocu yapıda olduğundan Kadir
beye de değişim ile alakalı direnç gösteriyorlardı. Derslerde aynı davranışlar ona da yapılıyordu.
Seminer son gününe geldi. Veda sohbetleri, fıkralar adres alma
verme işleri ile geçen derslerin birinde; Kadir ÇELİK sınıfta son dersi yaptı.
TKY nin kaba özetini yaparak, heyete bunları anlatmakta çok zorlandıkların söyledi.
Elindeki 4 sayfalık metinleri katılımcılara dağıttı. Lütfen ben okurken satır
satır takip ederek izlemenizi sizden son defa istiyorum dedi. Kendisini bu
vesile ile SAYGI VE MUHABBETLE yad ediyorum.Okudu ve hiç konuşmadan sınıftan
çıktı.
O gün verdiği 4 sayfalık metin hala önemli dosyalarımın arasında
durur..
Bu metinde anlatılan ”kızartılmış
etin masalı” Başlığı altında hayali
bir masaldı.Son derece dikkat içinde okunanı takip ederek Kadir beyi
dinledik..Son cümleyi okuduğunda sınıfta çıktı.
O an ve sınıfa bakışı, sınıfın süt dökmüş kedi gibi bakıp kalması hiç unutmadığım
hatıralarımdadır.
Bugün size o malum masalı aktaracağım.Yerim yetmeyeceği için bu
köşede iki kerede yazacağım..
Okurken
yeniliğe ve değişime karşı direnenleri ve malum statükocu kafaları düşünerek bu
basit masalı okuyun.
Umarım
sizi de etkiler.
KIZARTILMIŞ
ETİN ÜRETİMİNE İLİŞKİN ESKİ BİR MASAL
Geçmiş çağlarda içinde geyiklerin yaşadığı bir orman vardı. Bir
gün ormanda büyük bir yangın çıktı ve yangından kurtulamayan domuzlar yanarak öldüler. O güne dek pişmiş et yemesini
bilmeyen insanlar, yanan domuzların etini merak edip tattılar ve pişmiş etten
pek hoşlandılar. Bundan sonra pişmiş et yemek istediklerinde ormanı ateşe
vermeye başladılar. Böylece kızartılmış etin üretimi için bir düzen kurdular.
Burada anlatılmak istenen, bundan sonra bu düzeni nasıl
geliştirmek ve korumak istenildiğidir.
Sonraları işlerin beklenildiği gibi gitmediği görüldü. Ormanın yakılması
sırasında domuzlar kimi kez kömürleşiyordu kimi kez de çiğ kalıyordu. Bu
düzende kızartılmış et üretmek büyük uzmanlık istiyordu. Emek ve para savurganlığı
çok yüksek düzeydeydi. Düzen giderek yayılıyor, yayıldıkça da sorunlar artıyordu.
Herkesin görüş birliğine vardığı nokta, düzenin A’sın dan Z’ sine varıncaya dek
bozuk olduğu ve sorunların ortadan kaldırılmasıydı.
Fakat asıl korku, düzenin yıkılmasından doğuyordu. Çünkü milyonlarca
insan kızartılmış et yiyordu, binlerce insan da bu işten geçimini sağlıyordu.
Düzen yıkıldığında pek çok insan zan altında kalacaktı. Durum açıkça ortada idi.
Düzen yıkılmamalıydı. Sorunları çözülmeliydi.
Bu amaçla her yıl sayısız toplantılar, konferanslar, şuralar ve
seminerler yapılmaktaydı. Sorunların çözümü için büyük çabalar gösteriliyor ve
çok para dökülüyordu. Bu konuda yapılan ve yapılacak araştırmalar için ayrılan
bütçe küçümsenemeyecek kadar büyüktü. Fakat yapılan toplantılar ve araştırmalar
sorunlara çözüm getiremiyordu. Çalışmalar gelecek yıllara aktarılıyor, her yıl
daha çok toplantı ve araştırma yapılıyordu.
Bu uğraşlar yıllarca sürüp gidiyordu. Bu uğraşlar o kadar büyümüş ve
olağanlaşmıştı ki, bu yüzden pek çok birimler kurulmuş ve yüzlerce uzman
geçimini sağlar olmuştu.
Uzmanların çok sayfalı raporlarına göre sorunlar ve nedenleri açıkça
dile getiriliyordu.
Kimi kez domuzlar suçlanıyor, ormanın ateşe verilmesi sırasında istenilen
yerde durmayıp kaçıştıkları bildiriliyordu.
Kimi kez, suç kişilere ya da makamlara yükleniyordu. Örneğin, Hava
Genel Müdürlüğünün, hava koşullarını iyi kestiremediği açıklanıyordu.
Gerçekten düzenin sorunlarını ve bunların kaynağını bulmak çok güçtü.
Çünkü düzen çok karmaşıktı. Düzenin çalışması için çok değişik alanlarda
uzmanlar yetiştirilmiş, pek çok sayıda yapılar, işletmeler, eğitim ve yönetim
kurumları kurulmuştu.
Yetiştirilen uzmanların, uzmanlık alanları sayısını bilebilmek pek
güçtü. Örneğin, ormanı ateşe vermek için ateşçiler vardı. Bunlar değişik bölgelerde,
değişik mevsimlerde, değişik hava koşullarında ve günün değişik saatlerinde
ateşçilik yapmak için uzmanlaşmışlardı.
Son günlerde yapılan tartışmalardan biri, yazın sabah saatlerinde,
güney bölgesinde yağmurlu havada ateşçilik yapanların, kışın aynı bölgede sabah
saatlerinde yağmurlu havada ateşçilik yapabilmeleri için nasıl bir eğitimden
geçmeleri gerektiği idi. Diğer alanlarda çalışanlara bakarak statüsü en yüksek
olanlar ise yol uzmanları idi. Bunlardan bazıları, yüksek uzmanlık diplomasına
sahipti.
Kurulan yapıların ve işletmelerin sayısı pek bilinemiyordu. Örnek
ormanı ateşlemeden önce geyiklerin barınması ve beslenmeleri için yüzlerce yapı
ve işletme kurulmuştu. Ateşleme sırasında geyiklerin ormana salıverilmesi için
yeni bir yöntem geliştirilmişti. Yapıların bu yönteme elverişliliği büyük
tartışma konularından biri olmuştu.
Eğitim, üzerinde durulan konulardan en önemlisi idi. Uzmanların
yetiştirilmesi için yurt içi eğitime önem verildiği kadar yurt dışı eğitime de
önem verilmekte idi. Örneğin, iyi yanacak ağaç türlerini yetiştirmek, ateşleme
türlerini geliştirmek. İşletmeleri daha verimli kılmak için Avrupa ve ABD’ye
yüksek burslarla seçilmiş kişiler öğrenime gönderiliyordu. Yurt içinde ise,
orta ve yüksek dereceli okullar, üniversiteler kurulmuştu. Son günlerde, yüksek
bilim adamları,
bazı uzmanlık alanlarını bölerek ve yeni
uzmanlık alanları yaratarak üniversitede
bölümler ve kürsüler kurmakla uğraşmaktaydı.
Bu
reform yapıldığında, yeni profesörlük kadroları isteneceği ve yeni kadrolara
daha çok uzmanlar alınabileceği ve yeni konularda Avrupa ve Amerika’ya
incelemeler için bilim adamlarının gönderilebileceği söyleniyordu.
Kızartılmış
domuz eti düzenini yönetmek için kurulan örgüt ise çok daha karmaşık ve büyüktü.
Bunların sayısını bilmek ve görevlerini saymak ustalık istemekteydi. Örneğin,
kızartılmış domuz eti işleriyle uğraşan bakanlıklardan biriside İşletme ve
Araştırma Bakanlığı idi.
Bu
bakanlığın otuza yakın genel müdürlüğü, birim müdürlüğü ve kuralları vardı.
Bunlardan bazıları; Az, orta ve çok pişmiş etlerle uğraşan üç genel sekreteri
ile Kızartma ve Kızartılmış Etler Genel Müdürlüğü, Ateşleme İşleri Teknik Genel
Müdürlüğü, Yanabilecek Ormanları Saptama Müdürlüğü, Hizmet İçi Eğitim Danışma
Kurulu, domuz Yetiştirme Mesleki Eğitim Milli
Kurulu, Beslenme Uzmanları Eğitimi Yüksek Endüstrisi ve benzerleriydi.
Sorunlara
çözüm aramak için toplantıları düzenleyen ve araştırmaları yaptıran Bakanlık
İşletme ve Araştırma Bakanlığıydı. Bu yüzden Bakanlığın işleri o kadar artmıştı
ki odalar dolusu yığılan evrakların altından kalkacak personel bulmada güçlük
çekiliyordu. Eldeki personel yetmediği için de işler pek ağır gidiyordu. Son
günlerde binlerce kadro istenmişti.
Kurulan
yönetim birimlerinin içinde en etkili çalışan Planlama Genel Müdürlüğü idi. Bu
birim yeni ormanların yetiştirilmesi, eskilerin geliştirilmesi için planlar
yapıyor, bunları başarı ile uyguluyor ve bu konuda gerekli insan gücü
açıklarını saptıyordu. Planların uygulanmasında en son teknikleri kullanıyordu.
Örneğin, değişik hızda ve yönde esen yele ve değişik nemdeki toprağa göre
ağaçların nasıl dikileceğine ilişkin Amerika’da uygulanan yöntem ve teknikleri
yurda getirmişti.
Diğer
sorunlara bakarak siyasal partilerin üzerinde önemle durduğu ve işlediği sorunlar
kızartılmış domuz eti düzenine ilişkindi. Özellikle, muhalefet soruları
alabildiğince abartarak kendini iktidara hazırlıyordu.
Sorunlara
çözümler de öneriliyordu. Örneğin, yapılan toplantılarda kimisi ateşin ormanın
köşesinden verilmesini, kimisi güney yelinin orta yeğinlikte estiğinde ormanın
ateşlenmesini, kimisi ormanda ateş yüz dereceye yükseldiğinde domuzların
salıverilmesini, kimisi ise ormanı oluşturan ağaçların tek tür olması
gerektiğini savunuyordu. Söylemesi gereksiz, toplantılarda herkes kendi
görüşünün yurt gerçeklerine daha uygun olduğunu söyleyerek toplantıdan
ayrılıyordu. Araştırmalar daha bilimsel öneriler getiriyordu.
Örneğin,
bir araştırmacının başka bir araştırması da domuzların
ateşe koşullandırılması, ateşi görürü görmez kendilerini ateşe atmak için
koşmalarının öğretilmesi salık veriliyordu. Yine söylemesi gereksiz önce emek
ve para karşılığında yapılan araştırmalar okunmadan arşivlere düzgün sıra ve
numaralarla saklanıyordu.
Bir
gün, yaz aylarında güney bölgesinde, yağmurlu sabahlarda ateşçilik yapma
diplomasına sahip Bay Ateş Sağduyu adında biri, kızartılmış domuz eti düzeninin sorunlarını bir çırpıda ortadan
kaldırılabileceğini söyleyiverdi.
Yerine,
dört basamaklı yeni bir düzen getirmeliydi. A. Sağduyu’nun söylediğine göre bu
düzen kaldırılmalıydı.
Dediğine
göre;
1.domuzlar
kesilecekti.
2.Temizlenecekti.
3.Bir
ızgaraya yerleştirilecekti.
4.Alevsiz
ateşin üstünde istenilene dek pişirilecekti.
Bu
söylenti ilk Orman Yetiştirme Müdürlüğünce duyuldu, çok yufka yürekli olan
Müdür söylentiyi duyduğunda az daha küçük dilini yutacaktı.
-“Olamaz
insanlar geyikleri öldürebilecek kadar cani ruhlu olamazlar” diye bağırdı.
Kızartma
Genel Müdürü ise, böyle çirkin bir işi yapmaya örgütündeki personelden
hiçbirinin yanaşmayacağını bir bildiri ile kamuoyuna duyurdu.
Dünden
devam….
…Olaya
Ateşleme Genel Müdürlüğünce de el konuldu. İyi yürekli babacan Genel Müdür
olayı kaynağından öğrenmek için Bay A.Sağduyu’yu makamına çağırttı ve onunla
yumuşak bir dille konuştu. Aralarında şöyle bir konuşma geçti:
-Bay
Sağduyu, önerilerini duydum söylediklerin doğru gibi görünmektedir. Ama kuram
olarak doğrudur. Böyle öneriler uygulamada olanaksızdır. Örneğin, bu önerini
uygularsak bizim yüksek maaşla görevlendirdiğimiz yer uzmanlarını ne yapacağız?
-Bilemem
ki efendim.
-Uzman
ateşçilerimiz, örneğin sen ne olacaksın?
-Vallahi
bilmiyorum efendim
-Ya,
tohum ve kütük uzmanlarının, ya yedi katlı domuz ağılı yapıcılarını ki bunlara
şimdi en çağdaş araçlar verildi.?
-Bilemiyorum
efendim.
-Bu
alanda yıllarca dış ülkelerde inceleme yapmış uzmanları, bilim adamlarını ne
yapacağız? Onların işine bir çırpıda son mu vereceğiz?
-Vallahi
şaşırdım kaldım efendim.
-Dur
daha çok şaşıracaksın. Bize sürekli olarak, düzenli geliştirme ve reform
çalışmaları yapan uzmanları ne yapacağız? Eğer senin düzenin bütün sorunları
çözüyor ise bunları ben nereye yollayacağım?
-Şey
efendim.
-Şeyi
meyi yok. Görmüyor musun ki bize gerekli olan düzeni kaldırmak değil? Sorun
görüldüğü kadar yalın olsaydı, görev başındaki bu uzmanlarca çoktan
çözülüverirdi. Söyle bana, senin bu önerini hangi bilimsel bulgular ve bilim
adamı destekler? Bu senin dediklerin hangi bilim adamının kitabında
yazmaktadır? Sanıyor musun ki, alevsiz bir ateş yığınının bu işi yapabileceğini
yer uzmanları kabul edebilecek? Peki, bu yanmaya hazır edilen ormanlar ne
olacak? Bu ormanların içinde yanmaya en elverişli, meyvesiz, yapraksız ağaçlar
yetiştirildi. Yabancı uzmanlar bile hayran bu ağaçlara, söyle bu ağaçlar ne
olacak? Ulusal varlığı savurmak olmaz mı bu?
…………………………………..
-Söyle,
Ateşleme Genel Müdürü olarak bu koca örgütümü ne yapacağım? Kızartma
Programlarını yapmakla görevli Milli Komite, domuzları Sınıflama ve Seçme
Birimi, domuz Ağıllarını Yapım ve Eğitim Birimi, Maliyet Analiz Endüstrisi ve
bütün diğerleri ne olacak?
-Ne
bileyim efendim.
-Söyle
bana, domuzları ateşle öldürme S.Ünlübayoğlu’nu tanıyorsun değil mi? Bu kişi,
çok üstün bilim adamı değil mi?
-Evet,
öyle görünüyor efendim.
-Peki,
öyle ise, bu değerli, onurlu ve üstün bir bilim adamının burada çalışması, en
yakın anlamı ile bu düzenin iyi olduğunu kanıtlamaz mı? Eğer senin dediklerin
kabul edilirse ben bu bilim adamını ne yaparım? Daha açıkça söyleyeyim, bu
işten geçimini sağlayan, dostlarım ve akrabalarımı ben ne yapayım? Bütün bunlar
geçimlerini nasıl sağlayacaklar? Üç beş kuruş ile çocuklarını adam etmeye
çalışıyorlar, bunlara yazık olmaz mı? Fakir fukaranın ekmeği ile oynamaya
hakkımız var mı evladım?
-Yok
efendim.
-Hah,
şimdi yola geldin. Durumun ne kadar ciddi olduğunu görüyorsun. Eğer eldeki
sorunlara çözüm getirseydin seni kucaklardım. Örneğin, yelin yönünü ve hızını
kestirmek için yöntemler getirseydin, batı bölgesi ateşçi gereksinmesini
karşılayacak öneriler getirseydin, domuz
ağıllarını 10 kata nasıl çıkartacağımızı söyleseydin, Amerika’ya gönderdiğimiz
kişilerin masraflarını nasıl azaltacağımızı gösterseydin, daha bunun gibi
yüzlerce sorunlarımız var. Bunlara çözümler getirseydin seni kutlardım.
-Vallahi
efendim bunlar için bir diyeceğim yok.
-Öyleyse
bak dinle. Değer yargıların eksik. Bizim sorunumuz düzeni değiştirmek değildir.
Biz düzenin sorunlarını çözmeye uğraşıyoruz. Bunun içinde gece gündüz çabalayıp
duruyoruz. Vatanımız uğruna bunca yaptıklarımızı görüyorsun. Dışarıdan biri ben
her şeyi düzeltebilirim diyebilir. Ama içeriye girdiğinde ne kadar çok
güçlüklerin olduğunu görünce şaşırıp kalır. Bu işler laf ile yürümez. Bu işleri
yürütmek için bu vatanı sevmek gerekir, imanlı olmak gerekir, devletin her
kuruşunu harcarken uzun uzun düşünmek gerekir.
-Doğrusun
efendim.
-Aferin,
seni çok sevdim. Bu söylediklerin ikimizin arasında kalsın. Başkasına söyleme.
Ben de hakkında soruşturma açmayacağım, söz. Ben insaflıyımdır, başka amirler
böyle yapmaz. Hadi yoluna.
Zavallı
A. Sağduyu tek kelime söylemeden hoşça kal bile diyemeden ayrıldı, gitti. O gün
bugündür, Bay Sağduyu düzeni geliştirmek, iyileştirmek için yapılan çalışmalara
hiç katılmadı.
3
GÜNDÜR ANLATMAK İSTEDİĞİM ŞUDUR..”değişmek
zor.Değişim kolay değil..”
Yeniliklere
karşı çıkmadan kabullenmek bizim
yaratılışımıza aykırı sanki..!
“BEN
BİLİRİM” “BEN NE DERSEM O “ diyenler oldukça değişim kolay
olmayacak…….”SÖYLESEM TESİRİ YOK SUSSAM GÖNÜL RAZI DEĞİL”DİYEREK SUSMAK DOĞRUMU
BİLMEM Kİ..!
GALİBA FİKRİ
OLAN KONUŞMALI YILMADAN SABIRLA..!.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder