ÇOCUKLARIMIZ VE KUŞAK ÇATIŞMALARIMIZ
Bedensel, cinsel ve bilişsel değişimlerden başka, ergenlik aracılığı ile çocukluktan yetişkinliğe geçiş, ana babalarda, diğer aile üyelerinden, yaşıtlardan ve okuldan etkilenen kişilikte ve toplumsal davranışta önemli değişimler içerir.Kargaşaların ortasında ki genç insan ortaya çıkmakta olan kimlik duyusu ile uğraşmalı ve artan bağımsızlık isteği ile süre giden bağımlılık gereksinmesi arasındaki çat
Gençlik döneminde duygular yoğundur ve sürekli dalgalanma gösterirler. Genç sevinçle üzüntü, sevgi ile nefret arasında gidip gelir. Ruhsal tepkilerinde aşırılık, davranışlarındaki çelişki bu döneme özgü bir bocalamanın belirtisidir. Genç bir yandan içinden gelen dürtülerini dizginlemeye çabalarken öte yandan çevresi ile çatışmaya girebilir. İç dünyası ile dış dünya arasında dengeler kurmaya çalışır. Genç kendine özgü yaşamak istemekte, bağımsızlığını kazanmaya çabalamaktadır. Gencin aradığı yeni bir kimliktir. Ben neyim? Kimim? Nasıl bir insan olmalıyım sorularına yanıt arar. Bir kişi ve bir birey olarak ana babasından değişik özellikleri olduğunun bilincine varır. Kendisine ve çevresine eleştirici bir gözle bakar. O güne dek yanılmaz ve kusursuz tanıdığı ana babasını yeni bir değerlendirmeden geçirir. Onlarda hiç görmediği eksikler, beğenmediği yanlar bulur. Öğütleri saçma, koydukları kuralları sıkı, yasakları anlamsızdır. Ne eğlenmesini bilirler, ne de giyinmesini, kısacası yaşamasını bilmezler.
Kuşak çatışması genel anlamda üzülecek değil sevinilecek bir olgudur. Gençlerin atılganlıkları, coşkuları, hatta hayalcilikleri gelişmelerin, yeniliklerin kaynağıdır. Gençler toplumsal yaşamda, sanatta ve yarında yeniliğin, değişikliğin ardında koşmasalardı ilerleme olmazdı. Bu nedenle gençlerin yetişkinlerle karşıtlığını ortadan kaldırmak yararlı bir sonuç sağlamaz. Önemli olan bu çatışmayı toplumun faydasına kullanabilmektir.
Gençlerle yetişkinler, aralarında yaşadıkları kuşak çatışmasını kontrol edemediklerinde veya çok büyük sorunlar yaşadıklarında bir uzmana başvurmaları önerilir
Modern çağı temsil eden egoist birey “homo economicus”tur. Bu birey, tam anlamıyla kötülüğü buyuran nefsâni duygularının kölesi olarak erkek olsun, kadın olsun bağımsız münferit yaşamayı, aile içinde yaşamaya tercih edendir. Bu zihniyet kadın/erkek arasında serbest ilişkiyi temel alır. Bu inkâr edilemez bir realite...
Dolayısıyla çağdaşlığı Batılı olarak esas alan milletlerin başına gelecek en büyük felaket, geleneksel kıymetlerinin tasfiyesi sürecinde, aile kurumlarının da bilinçli veya bilinçsiz dağıtılması olacaktır. Günümüzde birçok sosyal ve ferdi problemlerin yaşanmasında temel kaynak nedeni bu olarak görülmektedir.
Ailenin, soyun dolayısıyla milletin devamını sağlayan yeni nesli yetiştirip manevi temellerini oluşturması ve idamesi fonksiyonu bu sebeple son derece mühim noktadır. Maneviyat deyince din, irfan, kültür hasılı topyekün medeniyeti kapsayan büyük projeyi kast ediyoruz.
Çocuğun ileride gencin, kişiliğini oluşturan dinî, ahlakî ve diğer geleneksel karekter motiflerin oluşumunda temel model, başta hiç kuşkusuz aile içindeki ebeveynlere ait olacaktır. Bunun için annenin, babanın çocuğa ekonomik katkıları kadar duygusal, manevi katkılarının yeterli olması ve bunun içinde öncelikle çocuğun varlığının ve sorumluluğunun kabul edilmesi ve ona iyi model olunması şarttır.
Halbuki ebeveynler arasında oluşacak sürekli çekişme ve tartışmalar çocuğun normal gelişmesini en fazla yaralayan modernizmin marazları sayılır. Geleneksel hayat, çocuğun anne–babasını sevdiği ve kendisini herbiriyle bütünleştirdiği dünyayı sunar. Fakat modern hayat ise tam tersi, ana–baba ile çocukları arasında daimi bir çatışmanın, kavganın varlığını öncelikle kabul eder.
Oysa bunun en basit bir sonucu olan tatmin edilemeyen sevgi ve emniyet duygusunda yetişecek çocuklardan sonuçta, anti–sosyal davranışlara, kişilik problemlerine ve kimlik kayıplarına doğru kayan nesli yaratır. İnsanın modern marazları olan kişiyi huzursuz edecek seviyede kıskançlık, egoistlik, manasız korku, hislerde dengesizlik, kavgacılık gibi haller genç kuşakları kötürüm eder. En kötüsü, her tür sapıklık ve uyuşturucu/tutku verici madde bağımlılığı sürekli gelişme ortamı bulur.
Ailelerin hızlı boşanmalarla şiddetli ayrılıklarla parçalanması, her geçen gün sahip çıkılmayan çocuk ve genç bir neslin sokaklara terk edilmesine kaynaklık etmesiyle nihai sonda bu kötü gelişmeler trajik, fakat bütünüyle sosyal yapıyı çöküntüye uğratan büyük sosyal–ferdi facialara patlak vermiştir.
Bu kavga, çağdaşlığın bir bilimsel bulgusuymuş gibi “Kuşak Çatışması” diye takdim edilmiştir son zamanda. Oysa “nesil çatışması” normal koşullarda; bir veya bir kaç kuşak öncesinin temsilcisi sayılan dede/nine ve ana/babanın şahsında yaşanmaz. Burada yaşanan asıl şey batı mukalitliği sevdasına, geleneksel hayatın yeni kuşak çocukların/torunların, eliyle tu–kaka edildiği rezilce bir çatışmayı simgeler.
Burada, “Batı tarzı” bir hayatı hiçbir kayıt altına almadan, her türlü geleneksel ve dinî motifli düşünceye tercih edilmesi vardır. Burada baştan manevî ve ahlakî geleneğin reddi var, kuşak çatışması adı verilip “omurgasız” felç bir hayatın, “özgürlük”, “çağdaşlık” olarak empoze edilmesi var. Burada en büyük ihanet: Çocuğun kendi kişiliğnde muhafazakâr ve derinden gelen ahlakî buyrukları, modern hayatın gerekçesiyle çocuğun beyninde menfi yönde şartlandırmak var. Yeni kuşaklarda ulusal, dinî, ahlakî ve geleneksel mirasın reddedilmesi böylece sağlanmış olur. Bunun bir diğer adı sömürgeleşmek, şahsiyetlişmektir. Bugün bunun adı “küreselleşmek” olarak konmuştur.
Bu kötü sonuçların önlenmesi ve tabiatıyla “Küresel Güçler”in oyunlarının bozulması için öncelikle yapılacak acil şey; geleneksel aile bağlarının her ne pahasına olursa olsun desteklenmesi gelmelidir. Çünkü çocukların sıhhatli manevi gelişmeleri için dengeli, ulusal, dini ve toplumsal etkileşimin güçlü olduğu ailede; yeterli sevgi ve sevecenlik kucağı bulmalarıyla olur. Bunun modeli geleneksel kıymetlerimizde ve geçmiş atalarımızın bize bıraktığı miraslarda en canlı örnekleriyle somut olarak var. Yeter ki bunu görebilecek siyaset/feraset ve irade olsun...
5 Ağustos 2009 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder