TARİHSEL AÇIDAN OKUL ÖNCESİ
EĞİTİMİNE VERİLEN ÖNEM
Okul öncesi eğitim, Eflâtun’ un ve belki ondan önceki düşünürlerin ilk temellerini attiklari bir süreç, yayginlaştirilmasi ve tüm çocuklarin hizmetine sunulmasi ise Froebel’ in ilk “ kindergarden” düşüncesiyle tüm egitimcilerin ideallerinde varmak istedikleri bir yüce hedef olmuştur. Buna ragmen, yalniz Türkiye’ de değil dünyanın hemen her yerinde okul öncesi eğitimi yaygınlaştırma faaliyetleri halen devam etmektedir.
Ortaçağ Avrupasında çocuk beş yaşına kadar hayatta kalabilirse ondan sonraki yaşamını garantilemiş oluyordu. İnsan sağlığı ile uğraşan okul öncesi eğitim zamanın doktorlarının, çocuklarla ve onların sağlığı ile uğraşmayı tamamıyla ebelere bırakmalarının nedenleri ise; sadece ebelerle aynı seviyede tutulmaktan endişe ettikleri için değil, aynı zamanda beş yaşından küçük çocuğa bir şey yapılamayacağına inandıkları içindi. 18. yüzyılda, bir tıp doktoru olan James Cadogan çocukların bakımsızlıktan öldüklerini, aksi taktirde bu dönemde çocukların enfeksiyonlara ve ateşli hastalıklara büyüklerden daha dayanıklı olduğunu belirtmiştir. James Cadogan, daha çok annelere dönük, çocuk temizliği, bakımı ve beslenmesi konusunda bilgiler veren çalışmalar yapmıştır.
Diğer taraftan, sosyal reformcular da çocuk gelişimi ve eğitiminin öncülerindendir. Okul öncesi eğitiminin yaygınlaştırılmasını, çocuk haklarının korunmasının bir gereği olarak görmüşlerdir. Sosyal reformcular, bilhassa 18. yüzyıl Avrupasındaki endüstri devrimi sonucu fabrikalarda ve maden ocaklarında çalışan çocukların ürkütücü durumunu incelemişler ve bu çocukların bakıma ihtiyaçları olduğunu çalıştırılmaması gerektiğini vurgulamışlardır.
Çocuk gelişimi ve eğitiminde öncüler arasında filozoflar da yer alır. Rousseau, çocukluğun yetişkinlikten ayrı bir dönem olduğunu vurgulamıştır. Rousseau, ortaçağ Hıristiyanların “ çocuğun doğuştan günahkar oluşu” inancını reddeder. Aslında çocuğun doğuştan iyi olduğunu, fakat toplumdaki kötülüklerin etkisinde kaldığını savunur. Rousseau’ ya göre çocuk, doğuştan saf ve her türlü etkiye açıktır. Bu yüzden, eğitimi tamamlama ve kendini toplumun kötülüklerinden koruyabilecek duruma gelene kadar toplumdan uzak tutulmalıdır. Eğitimi ise, hassasiyetle kontrol edilmiş bir “ özgürlük ” içinde verilmelidir.
Rousseau’ dan etkilenen Pestalozzi’ nin çocuk eğitimi alanındaki düşünceleri, yine sosyal reformcuların çizgisindedir. Pestalozzi, bilhassa anneleri çalışan ve kimsesiz çocukların eğitimi için okul açmasının amacını, “ eğitimin bu çocukları yaşamlarında daha şerefli ve insanca bir seviyeye getirmeyi nasıl başaracağını görmek ” olarak belirtir.
Frobel’in “ kindergarden ” ( anaokulu ) kavramı ise bu düşüncelere kuramsal bir şekil getirmiştir. Alman aristokratların kendi çocukları için benimsedikleri bu okul öncesi eğitim modeli, daha sonra orta Avrupa, İngiltere ve Amerika’ da da okul öncesi için vazgeçilmez bir model olarak günümüze kadar varlığını sürdürmüştür.
OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİN TÜRKİYE’DEKİ
TARİHSEL GELİŞİMİ
Osmanlı döneminde, okul öncesi eğitimin ilk tatbikatı olarak Fatih Sultan Mehmet zamanında mayası atılan “ sıbyan mektepleri ” örnek olarak gösterilebilir. Ancak, okul öncesi eğitim devirde çocukların küçük yaştan itibaren sağlam bir dini eğitim görmesi ve dini sağlam insanlar olarak yetiştirilmesi esas alındığından, daha ziyade dini bilgileri hedef alan bu eğitimin, *****huriyet sonrası okul öncesi eğitiminden farklı olduğu anlaşılmaktadır. *****huriyet öncesi dönemde, okul öncesi eğitimi ile ilgili başkaca çalışma, tatbikat ve teşebbüsler olmuşsa da bunların istenen seviyede neticeler vermediği bilinmektedir.
İlk olarak Maarif Nazırı ( Milli Eğitim Bakanı ) Emrullah Efendi 1913 ’de Tedrisatı İptidaiye Kanunu Muvaffakiyetini çıkarmıştır. Bu kanunun 3,4,5. maddelerinde ülkenin her yerinde anaokulları açılması gerektiğine değinilmiştir. 1915’te Ana Mektepleri Nizamnamesi 4.01.1956 ’ya kadar uygulanmıştır. 1915’te İstanbul’da Anaokulu öğretmeni yetiştirme okulu açılmıştır. Bir senelik eğitim veren bu kurum, 1919’da kapanmıştır. 1927-1928’de İstanbul’da iki senelik eğitim veren Anaokulu öğretmeni yetiştirme okulu açılmıştır. 1930-1931’de bu okullar kız teknik okuluna nakledilmiş ve 1933 yılında da kapanmıştır. 5. Milli Eğitim Şurası 1953’te yeniden kapanan okulları açmıştır. Anaokulları teşebbüsü resmi ve resmi olmayan
( özel teşebbüs ) kurumlara bırakılmıştır.
5 Ağustos 2009 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder